Paylaş
İstanbul Cihangir’de boyanmış ve çok sevilmiş olan merdivenler; bir gecede griye boyanınca kıyamet koptu. Sosyal medyada fırtınalar estirildi. Beyoğlu Belediyesi de; “Fırçanı al gel” kampanyası daha da büyümeden; o merdivenleri eski haline kendisi getirdi. İyi de yaptı; gerginlik azalmış oldu. Cihangir’in merdivenleri konuşulurken; ben de Pazar günkü yazımda bir hatırlatma yaptım. Dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina, 2000 yılında Alsancak’taki Toprak Mahsulleri Ofisi’ne ait siloları boyamak istedi. Gerekli izinleri aldı; İzmir’in tam göbeğindeki tarihi Alsancak Garı’na yapılan düzenlemeler ve siloların yeni görüntüsüyle birlikte İzmir’in girişi çok başka oldu.
Cihangir’in gökkuşağını hatırlatan renklerini aslında ilk uygulayan İzmir’di.
Ben İzmirlilerin bu uygulamayı sevdiğine inanıyorum. O gri, kentin tam merkezinde kalmış silolar hepimizin gözünde daha sevimli görünmeye başladı.
Piriştina’nın başka projeleri daha vardı. Kente rötuşlar yapılacak, bu renkli görüntüler çoğaltılacaktı. Olmadı...
Bu hatırlatmayı yapınca İzmir Kalkınma Ajansı Kalkınma Kurulu Başkanı Kemal Çolakoğlu’dan bir öneri geldi.
Dedi ki...
“İzmir’in renkli silolarını seviyoruz. Hayatımızı renklendiriyor. Peki burayı, kentin en prestijli yeri haline getirebilir miyiz? Örneğin siloları otele dönüştürülebilir miyiz?”
Neden olmasın…
Siz ne dersiniz?
Bazen spor bir kentin havasını değiştirir
Spora sadece spor diye bakmıyorum.
Spor artık büyük bir endüstri ve büyük bir eğlence...
O yüzden milyonlar dönüyor; o yüzden gençler arasında spora olan ilgi her geçen gün artıyor, o yüzden bazı kulüpler birçok sanayi kuruluşlarından çok fazla cirolara sahip...
Sporun itici bir güç olduğunu da kabul edelim.
İzmir’i o yüzden eleştiriyorum.
Son örnek Uşak işte...
Uşak Sportif bu yıl Beko Basketbol Ligi’nde mücadele edecek.
Takımın adı son 10 yılda, 15 kez isim değiştirmiş.
Maddi imkansızlıklar nedeniyle kapısına kilit vurulmuş.
Herkesin futbola kilitlendiği bir ülkede; üst üste gelen başarılarla Uşak’taki hava bir anda değişmiş.
Şimdi bir şehir basketbolla yatıyor, basketbolla kalkıyor.
Başarı gelince böyle olur.
Uşak Sportif’in hala sponsor yok; eminim o da olacak.
Ve bu yıl; sporun bir kenti nasıl değiştirdiğini çok daha iyi göreceğiz.
BEN ŞAŞIRMADIM
Aziz Kocaoğlu, “Bir süre daha izleyeceğim” dedi.
Hakan Tartan, “Adayım...” dedi.
Tunç Soyer, “Aziz Bey’in durumu belli olmadan bir şey söylemek istemem” dedi.
Şaşıranlar olmuş; yorumlardan öyle anlıyorum.
Ben hiç şaşırmadım.
CHP’de son başvuru tarihi 2 Eylül’dü ve Aziz Kocaoğlu’nun kararı Genel Merkez’e bırakacağı belliydi. İki dönemdir belediye başkanlığı koltuğunda oturan, hakkında 400 yıl istenen, CHP’nin şu an kamudaki en önemli koltuğunda oturan Kocaoğlu kararı Kemal Kılıçdaroğlu’na bıraktı.
Kılıçdaroğlu; “Aziz Bey ile devam” derse; 2 Eylül’de teslim edilmesi gereken dosya bir çırpıda hazırlanır, adaylığı kamuoyuna ilan edilir.
Kocaoğlu’yla devam kararı da kimseyi şaşırtmaz.
Hakan Tartan’ın büyükşehir belediye başkanlığı aday adaylığı da öyle... Tartan da en başından bu yana hedefinin büyükşehir olduğunu söylüyordu. Tartan, siyasette iddialı biridir. Bunu da bu çıkışıyla gösterdi.
Şaşıracak bir şey yok.
Tunç Soyer’in ismi de son günlerde epeyce konuşulmaya başlandı. Seferihisar’ın yüzölçümüne sığmayacak kadar büyük işler yapıldı çünkü… Seferihisar’ı Türkiye’nin gündemine soktu; bu şirin ilçede müthiş bir kentsel dönüşüm yaşanıyor. Yani herkesin bildiği kentin dönüşümden farklı; kafalar dönüşüyor.
Soyer’in isminin geçmesinde de şaşıracak birşey yok.
Elbette kamuoyunda konuşulan daha çok isim var.
Birgül Ayman Güler, Canan Arıtman, Hüseyin Arslan...
Aday adayı olmak da, bir yere talip olmak da, gönlünden geçirmek de normal...
Ama herşey Aziz Kocaoğlu’yla ilgili karara bağlı...
Kocaoğlu da; işte o yüzden başvurusunu yapmadı, Genel Merkez’i kararında serbest bıraktı.
Doğrusunu yaptı.
Oturan savcı
İzmir Bergama’daki 30 Ağustos törenlerinde, ilçeye yeni atanan Cumhuriyet Savcısı Hasan Yüksel’in bayrak geçişi sırasında ayağa kalkmaması olay oldu. Konuyu hakim, savcı ve avukatlar iki gündür tartışıyor; sosyal medyada da fotoğraf paylaşım rekorları kırıyor. Tartışmaya katılanlar savcı Yüksel’in linç edilmek istendiğini öne sürdüler; mevzuatlı, yönetmelikli savunmalar yaptılar. Bazıları da savcının ayağa kalkmamasının yanlış olduğu ifade ettiler. Bir görüş de; Yüksel’in göreve yeni atandığı ve bir acemilik yaptığı yönündeydi. Kendisini tanımıyoruz. Savcı Yüksel’in ard niyetli olduğunu, Türk bayrağıyla ilgili bir sorununun olduğunu düşünmüyorum. Bunu bir dalgınlık olarak kabul edelim; belki de yorgunluk...
Ama şunu anlamıyorum.
Mevzuatları, yönetmelikleri ortaya koymak, bunu acemilikle açıklamak da bana garip geliyor.
Çünkü önünüzden Türk bayrağı geçerken ne yapacağınızı bilmek için savcı olmaya da gerek yoktur; hakim, avukat olmaya da...
Önüne ilikler, ayağa kalkar, saygını gösterirsin.
Bunu beş yaşında bir çocuk bile iyi bilir.
Paylaş