Paylaş
Hürriyet Ege’nin iki kadın yazarı geçenlerde aynı konuda, ama farklı açılardan görüşlerini sütunlarına taşıdı. İlk önce Bahar Akıncı yazdı, İzmir’in kızlarını...
Daha doğrusu İzmir’in kızlarının sadece güzel olmadığını, dünyaya bakışlarının da güzel olduğunu anlatmaya çalıştı.
Birkaç gün sonra da Ayçe Dikmen köşesinden seslendi, “Farklı olan İzmir’in kızları değil erkekleri aslında” diye... Ayçe’nin tezi de şuydu...
Eğer İzmirli kızlar farklıysa, farklı düşünüyorsa, farklı yaşıyorsa bunun arkasındaki neden dünyaya farklı bakabilen erkekleriydi. Yani babalarımızdı, ağabeylerimizdi, amcalarımızdı, dayılarımızdı...
Dedim ki, bu konuya ben de tam ortasından dalayım. Ben de kendi görüşlerimi yazayım. Ama önce Bahar ne demiş, Ayçe nasıl konuya bakmış, ona bir bakalım.
BAHAR AKINCI NE DEMİŞTİ
"İzmir’in kızları” olmak (Yazıyı okumak için tıklayın)
Doğduğumuz günden itibaren güzelliğimiz ile anıldık. Sanki elimizden başka bir iş gelmezmiş gibi. Sanki o koca koca üniversiteleri bizler bitirmemişiz gibi. Uzaktan davulun sesi hoş gelir misali, zordur “İzmirli kız” olmak. Dik başını eğmemek. Yaban ellerde hemcinslerinin “önyargılı” tıslamalarına aldırmamak...
Çocukluğundan beri İzmir’de sana doğal bir hak olarak sunulmuş “fikir beyan etme” özgürlüğünü, başka memleketlerde kendine saklamak.
Sinirlendiğinde veya trafikte bir küfür savuruverdin mi hayata, bunun cinsellikten değil, erkeklikten geldiğini anlatmak zordur.
...
Erkek kardeşten ayırt edilmemek, ağabey biraz diklenecek olsa yaygarayı basmak ve haklı çıkmaktır. Liseye saçların açık, üniversiteye bağrın açık gidebilmektir yaz sıcağında. Ağır kanlılığın sıcaklardan mı, asaletten mi geldiğini bir türlü kestirememektir.
Kahkahayı bastığında garipsenmemektir.
...
Açıkhava konserleri gibidir İzmirli kız olmak. Avaz avaz şarkı söylemektir.
Erkeklerin karşısında söz söyleme hakkına sahip olmak ve bu hakkın bilincinde olmaktır. Hayatı kadın-erkek yan yana omuz omuza karşılamak, zorluklar karşısında eteğini beline toplayıp işe koyulmaktır.
Efsaneye göre; İzmir’e adını 8000 yıl önce bir Amazon Prensesi verir.
İzmir’in kızları adını “hayata” ve “güzelliğe” verir.
Hayat her şeyini alsa da bir “İzmirli kız”a neşesini hep geri verir.
AYÇE DİKMEN NE DEMİŞTİ
"Farklı olan İzmir’in kızları değil erkekleri aslında" (Yazıyı okumak için tıklayın)
Ne farkımız var, açıkçası çok da düşünmemiştim üzerine. Ta ki, benimle röportaj yapan Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin amatör gazetecileri “Sizce İzmirli kadınların farkı nedir?” diye soruncaya kadar...
Bu kez üzerinde düşündüm ve anladım ki, farklı olan biz İzmirli kadınlar değil, erkek egemen toplumumuza rağmen, henüz yetişirken özgüvenimizi baltalamayan, başta babalarımız olmak üzere “İzmirli erkeklerimiz”
aslında...
Düşünüyorum da eğer babam giydiğim kıyafetlere karışıp kızsaydı, gürültülü kahkahalarıma eşlik etmek yerine susturmaya kalksaydı, ehliyeti aldığımın ertesi günü tüm acemiliğime rağmen yan koltuğa oturup beni direksiyona geçmeye teşvik etmeseydi, o günün zor şartlarında hem çalışıp hem de iki çocuk büyüten babaannemden gururla bahsetmeseydi, bir an bile erkek kardeşimden daha az değerli olduğumu hissettirseydi, ben bugünkü özgüvenli kadın olabilir miydim?
O yüzden üstüne basarak ve ısrarla söylüyorum ki, farklı olan, İzmirli kadın değil, onun kendi olabilmesini teşvik eden İzmirli erkeklerdir.
BEN NE DİYORUM
İzmirli İzmirlidir
Dünyada görmediğim, gezmediğim çok az yer kaldı. Dünyanın o güzelliklerinin tam ortasında bile birkaç gün sonra yine İzmir’i düşünmeye başlarım. İzmir’e dönüşü... Kordon’u, Karşıyaka Yalısı’nı, Urla’yı, Seferihisar’ı, Çeşme’yi... Çok düşündüm, çok kafa yordum buna...
Birçok arkadaşım, İstanbul’dayken, ben gitmemek için kendi kendime hep haklı gerekçeler geliştirdim.
Niye? Neden? Niye kopamıyorum, neden uzaklaştığımda hep bu ortamı arıyorum, neden hiç bitmeyen bir tutkuyla bağlıyım diye... Çok neden var... Hem de çok... Ama en önemlisi insanı özgür bırakan bu ortam beni çekiyor galiba. Bahar’ın dediği gibi, Ayçe’nin dediği gibi...
Kadını da erkeği de farklı İzmir’in...
Her İzmirli gibi ben de çok özgür, şeffaf, rahat bir ortamda büyüdüm.
Biat etmeyi değil, itiraz etmeyi, sorgulamayı öğrettiler bize...
Yüksek sesle düşünmeyi, çekinmeden konuşmayı, “kim, ne der” demeden düşündüklerimizi söylemeyi...
Sevgimizi gösterebilmeyi, sarılabilmeyi, dokunabilmeyi, bunu haykırabilmeyi... “Seni seviyorum” diyebilmeyi...
Eleştirmek kadar alkışlamamız da gerektiğini... Takdir etmeyi, teşvik etmeyi...
Kıskanmamayı...
Hırslı değil, iddialı olmayı...
İddianın peşinden koşmayı...
Hoş görebilmeyi, kabul edebilmeyi...
İyilik yapıp denize atmayı...
Çocukluğumuzu cebimizde taşımayı...
Renkli olabilmeyi, hayatın ince keyiflerini bilmeyi, bunları öğretebilmeyi...
Siyasetin diplomasisini değil, hayatın samimiyetini sevmeyi...
Gerçekçi olmayı, farklı olabilmeyi...
Ailenin her şeyden önemli olduğunu...
Atatürk’ü...
Cumhuriyet’in değerlerini...
İnsanı insan yapan değerleri öğrettiler bize...
Ben böyle bir ailede büyüdüm, her İzmirli gibi...
Kendini İzmirli hisseden herkes gibi...
O yüzden diyorum...
Sevgili Bahar, sevgili Ayçe...
İzmir’in kadını da erkeği de farklıdır.
Bir İzmirli olarak benim istediğim de Türkiye’nin İzmir gibi olmasıdır.
O zaman biliyorum ki, başka bir Türkiye olacak.
Paylaş