Paylaş
Grev bir yasal hak; kabul...
Ama benim bir şeye itirazım var.
Ne olursa olsun; iki, üç haftalık grevler vatandaşı mağdur ediyor ve iş amacını aşıyor.
Gerekirse greve gidilir mi; gidilir.
Ancak bunun bir süresi olmalı.
Bakın Türkiye’deki büyük kentlerin nüfusu 2, 3 milyonların çok üzerinde...
İstanbul’u hiç yazmıyorum bile...
20 milyon diyen var; belki de 25 milyondur.
İstanbul’un nerede başladığı, nerede bittiği belli değil.
Birçok Avrupa ülkesinden daha büyük artık İstanbul...
İzmir de öyle...
4 milyonu çoktan geçti, 5 milyonlara koşuyor.
5 milyon da kalabalık bir nüfus...
Siz Avrupa’nın hangi şehrinde bu nüfusu buluyorsunuz?
Berlin mi, Amsterdam mı?
Hangisi...
Paris’in merkezi bile ancak bu kadardır, çünkü insanlar banliyölerde yaşar.
Kent yoğunluğunu merkezlerde bu kadar bulamazsınız.
O yüzden her ülkenin, her kentin kendi gerçekleri var.
Ve siz böyle bir kentte; üç haftadır grev yapıyorsunuz.
Elbette madalyonun bir yönünde sendika, diğer yönünde işveren var, yani belediye...
Yine tekrarlıyorum.
İşin detayını sendikacılar ve belediye bürokrasisi çözecek.
Ben bir vatandaş olarak diyorum ki...
İzmir gibi 5 milyonluk bir kentte üç haftalık grevler olmaz.
Şantiye görüntüsünde
olmayan kent var mı?
Büyükşehirlerimizin çoğu şantiye görünümünde...
İyi mi?
Bir yandan iyi, demek ki sürekli bir şeyler yenileniyor, yapılıyor.
Ama işin bir de kötü yanı var.
Sıkışmış kentlerimizde nefes almak neredeyse imkansız oluyor.
Örneğin biz İzmirliler İstanbul trafiğiyle karşılaştırdığımızda çok daha şanslıyızdır.
Grev, üzerine bir de tramvay inşaatı olunca kent merkezinden çıkmak neredeyse imkansız oldu.
Eminim birçok kişi “İstanbul’a benzedik” demiştir.
İki şeyi düşündüm.
Birincisi birçok Avrupa kentinde bu hareketliliği göremiyorsunuz.
Çünkü 100 yıl önce altyapıları planlamışlar, kenti buna göre dizayn etmişler.
Öyle sıkışık sokaklar yok.
Arabalara da, yayalara da yer bırakılmış.
Kentler sanki ormanın içinde, ağaçlandırmalar da çoktan yapılmış.
Tramvay, metro inşaatlarının bitireli 50 yılı çoktan geçmiş.
Yani kentlerde bir sakinlik, bir dinginlik var.
Söyleyin bana; bu tarife uygun bir tek şehrimiz var mı?
Yani metrosunu 50 yıl önce bitirmiş, altyapısını tamamlamış.
Bulamazsınız.
O yüzden bu şantiye görüntüsüne alışın, çünkü hiç bitmeyecek.
Birini yaparken diğeri bozulacak.
Bugünkü başkanların da pek suçu yok.
Çünkü onlar şimdilerde geçmişin hatalarını düzeltmekle uğraşıyorlar.
Durum budur...
Futbolda dönen rakamlar
Futbol dünyasında dönen rakamlara sizler gibi ben de şaşıyorum.
Örneğin Neymar’ın Fransız kulübü Paris Saint German’a maliyeti 500 milyon eurodan fazla...
Örneğin Galatasaray’ın bu yıl bonservis ve maaş dahil ödeyeceği rakam 500 milyonun üzerinde…
Statlara bakıyorsunuz; Türkiye’de tribünler bomboş, stat gelirleri düşüyor, sponsorluk gelirleri düşüyor.
Ama kulüpler bu rakamları vermeye devam ediyor.
Kabul; futbol artık büyük bir endüstri ve eğlence sektörünü de içine alan birçok alana hitap ediyor.
Yine de bu baş döndüren rakamlara insanın inanası gelmiyor.
Birkaç lirayla insanların hayatının kurtarıldığı ve hayatının seyrinin değiştiği bir ülkede bir futbolcuya göz kırpmadan verilen birkaç milyon euronun dikkat çekmesi de gayet normal...
Paylaş