Halk törenlerini daha çok seviyorum

RESMİ törenleri oldum olası hiç sevmedim. Biliyorum, bazı zorunluluklar var, devleti yönetirken gelenekleri devam ettirmek gerekiyor.

Haberin Devamı

Ama ben böyleyim. Çocukluğumdan beri kimin ne yapacağı belli olan, hatta yazılı kurulları olan törenlerden hep uzak durmuşumdur.
Bir çok insan da benim gibi düşünüyordur.
Ben halkın kutlamalarını, halkın anmalarını, halkın sevinçlerini, gösteren törenleri daha çok seviyorum.
Olduğu gibi, doğaçlama, insanların içinden geldiği gibi... Spontan, kişisel tavırların toplumsal reflekse dönüştüğü törenleri seviyorum.
Bunları daha samimi buluyorum, daha içten...
Türk insanını ayıran bir özellik bu...
Başka bir ülkede, ortak duygular için bu kadar insanı yürütemezsiniz, konuşturamazsınız, bir alana toplayamazsınız.
10 Kasım Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli bir gün...
“Dokuzu beş geçe”lerde, dünyanın neresinde olursa olsun Türk insanı Ata’sını anar; onu düşünür, yaptıkları için binlerce kere teşekkür eder, saygı duruşunda bulunur, onun gibi bir lidere sahip olmanın gururunu yaşar...
Sonra da bir Fatiha okur; Atatürk’ün ruhu için, huzur içinde uyusun diye...

***

Haberin Devamı

Birkaç yıldır İzmir’de, 10 Kasım’lar bir halk buluşması haline dönüştü. Alsancak İskelesi’nden Cumhuriyet Meydanı’na kadar İzmirliler yürüyor. Sessizce... Bazen kısa süreli alkışlar da oluyor, ama yürüyüşün genelinde bir sessizlik hakim...
Anlamlı bir sükunet...
Ben de öyle yaptım, yazı işlerindeki bazı arkadaşlarımla birlikte Kordon’daki kalabalığı, oradaki ruh halini daha iyi anlayabilmek için Alsancak’a gittim. Birçok kişi öğle tatili yerine Kordon’da yürümeyi tercih etmişti. Evlerin çoğunda bayraklar asılıydı.
Genci yaşlısı sokaklardaydı, bazılarının yakasında Atatürk fotoğrafları, bazılarının ellerinde Atatürk posterleri...
Dedim ya...
Ben halk törenlerini daha çok seviyorum. Daha samimi buluyorum.
Dünkü tören de işte öyleydi.
İçten, Türk insanının hiç bitmeyecek Atatürk sevgisini ortaya koyan sade, ama birçok şeyi anlatan bir törendi.

Şefler yetişiyor sıra geldi restoranlara

YAZ ortasında İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş, bizleri İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde yemeğe davet etti. O gece bizleri üniversitenin Mutfak Sanatları Bölümü öğretim görevlileri ve öğrencileriyle tanıştırdı. Daha doğrusu öğretim görevlileri bizlerle oturdu, öğrenciler gecenin mönüsünü hazırladı. Ekrem Demirtaş, Ege mutfağına ağırlık vereceklerini söyledi. Hatta, örnek bir restoran modeli üzerine çalıştıklarını, sadece Ege yemekleri yapan bir zincir kurmak istediklerini söyledi.
Arada sırada, vakit buldukça yemek sanatı üzerine yazılar yazıyorum. Gittiğim yerlerde gördüğüm mekanları, tanıştığım şefleri sizlere de tanıtıyorum. Çünkü, biliyorum ki... Ne kadar fabrika kurarsanız kurun, ne kadar organize sanayi bölgesi yaparsanız yapın... Kültürünüzü, sanatınızı dünyaya tanıtabilmek, kendinizi anlatabilmek için bundan daha fazlasını yapmanız gerekiyor.
Bu da sanat, spor, kültürel projeler ve yeme içme sanatıyla oluyor.
Ege müthiş bir hazine... EXPO’ya adayız, temamız sağlık... Ve bütün dünyaya diyoruz ki...
“Sağlıklı nesiller için İzmir, Ege ve sağlık...”
Bütün bilim adamları, bütün doktorlar, Ege yemek kültürünün en sağlıklı beslenme biçimi olduğunu söylüyor.
Böyle bir ortamda bu fırsat kaçırılır mı? Bence kaçırılmaz.
Ekrem Demirtaş’ın o akşam söylediklerine de katılıyorum.
Ege yemeklerini tanıtacak mekanlara, restoranlara ve elbette bu yemekleri bilen şeflere ihtiyacımız var.
Şimdi ilk restoranı bekliyorum.

Yazarın Tüm Yazıları