Paylaş
Fethi Sekin polisimizin dikkati sayesinde büyük bir felaketin eşiğinden dönmüş olduk.
Sonuçları çok daha büyük olabilirdi.
İki şehidimiz oldu.
Biri gönüllerimizin kahramanı oldu; Fethi Sekin...
İnanıyorum Hasan Tahsin gibi ismi hep anılacak, hiç unutulmayacak.
Musa Can kardeşimizi de sonsuzluğa uğurladık.
Onların çocukları artık bizim çocuklarımız olacak.
Başta İzmir Ticaret Odası ve İzmir Ekonomi Üniversitesi olmak üzere birçok oda, dernek, okul, vakıf, sivil toplum örgütü destek mesajlarını yayınladı.
Bizler de takipçisi olacağız.
Ülke olarak zor günlerden geçiyoruz.
Terör canımızı acıtıyor, her şehit haberi hepimizi perişan ediyor.
Ama dik durmalıyız ve birlik olmalıyız.
İzmir’in bu hassasiyetini anlatmak istedim.
Cuma günü İzmir hem soğuk hem de yağmurluydu.
Buna rağmen şehitlerini çok kalabalık bir törenle uğurladı.
İzmirlilerin tepkisi, duruşu, gösterdiği direnç önemlidir.
Her zaman böyle olmuştur.
“Gavur İzmir” diyenlere çok kızıyorum.
İzmir’in duruşu her zaman “milli” olmuştur, yerli olmuştur, Türkiye için olmuştur, insanlık için olmuştur, demokrasi için olmuştur, evrensel değerler için olmuştur.
Ve bu tavır her zaman samimi, içten ve olduğu gibi olmuştur.
O yüzden İzmir’i taparcasına seviyorum.
Bakın cuma ve cumartesi birçok mekan kapılarını kapattı ya da müzik çalmadan sessiz akşamlar geçirdi.
“Şehitlerimiz var” dediler.
O kadar önemli ki...
Evet, hayat devam ediyor; etmeli de...
Ama bir yandan duygularımız var, bizi üzen olaylar var.
Ve bugün hep birlikte olma günü, millet olduğumuzu hatırlama günü...
Beraber olduğumuzda kendimizi daha iyi hissedeceğimiz günler.
Küçük ama anlamlı şeyler...
Ben bunu önemsiyorum.
İtibar odası
Devlet büyüklerini koruma kanunu var.
Olmalı da...
Atatürkümüze zaten toz kondurtmayız.
Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve organlarını da aşağılayamıyorsunuz.
Aşağılatmayız da...
Türkiye’nin seçilmiş Cumhurbaşkanı’na, seçilmiş hükümetinin başbakanına, muhalefet liderlerine hakaret edemiyorsunuz, iftira atamıyorsunuz.
Kimseye iftira atamazsınız, hakaret edemezsiniz.
Ben de sonuna kadar bunu destekliyorum.
Herkes herkesi eleştirebilir ama aşağılayamaz, hedef gösteremez, karalayamaz, itibarını zedeleyemez.
Nasıl devletimizin büyüklerini koruyoruz; bence herkesin bu kalkana ihtiyacı var artık...
Yani eleştiriye sonuna kadar varım ama iş hakaret boyunu da aşınca oturup bir düşünmek gerekiyor.
Geçen gün bir devlet büyüğümüzle son dönemde sosyal medya üzerinden yapılan algı yönetimini, hakaret olaylarını konuşuyorduk.
Dedi ki...
“Ben eskiden bu yapılanları sadece izliyordum. Şimdi mahkemeye veriyorum çünkü artık sınırı aşan şeyler görüyorum. Aldığım tazminatlarla da sosyal sorumluluk projelerini destekliyorum...”
Haklı...
Ve de iyi fikir...
İnsanların itibarlarına, kariyerlerine, geçmişleriyle, gelecekleriyle, onurlarıyla, namuslarıyla, toplumsal duruşlarına zarar veriyorlar.
Ayıptır, günahtır.
Bazı yasal boşluklar vardı, şimdi onlar da dolduruldu.
Tekrarlıyorum.
Sosyal medya sorumsuz medya değildir.
Herkesin yazdıklarından, çizdiklerinden sorumluluğu vardır.
Ben geçen gün konuştuğum devlet büyüğümün tavsiyesine uyacağım.
Grup olarak da böyle bir kararımız var.
Gelen tazminatları sosyal sorumluluk projelerine yönlendireceğiz.
Ben bunu İzmir’de çok başarılı, çok beğendiğim, çok takdir ettiğim, her zaman desteklediğim Kemik İliği Transplantasyon ve Onkoloji Hastanesi Kurma ve Geliştirme Vakfı KİTVAK’a bağışlayacağım.
Birçok ailenin kaderini değiştiren bu vakfın hastanelerinden birine bir oda yaparız.
Adını da “İtibar Odası” koyarız.
Çünkü bizlerin itibardan başka sermayesi yok.
Ve bugün en fazla buna sahip çıkmalıyız.
Paylaş