Paylaş
HÜKÜMET eleştiriliyor.
Muhalefet de...
Yargı da...
Emniyet de...
Sivil toplum da...
Ve elbette medya da...
Eleştirdiğimiz kadar yeri geldiğinde alkışlayabilsek içim rahat edecek. Ama bizim toplum eleştiride bonkör, övmede cimridir.
Ne yapalım, öğreneceğiz. Bu da demokrasinin bir gereği...
Şunu söylemeye çalışıyorum.
Herkes herşeyi eleştiriyor, medya da son dönemde en fazla nasibini alan taraf...
Elbette medyanın da çok yanlışları, eksikleri var.
Ama son yaşadığımız Soma faciası bir kez daha şunu gösterdi.
Bu ülkenin gerçek habercilere ve muhabirlere her zamankinden daha fazla bugün ihtiyacı var.
Haberciler olmasa, yaşananları didik didik etmeseler, en ufak ayrıntının bile peşinden koşmasalar hiçbir gerçek gün yüzüne kolay kolay çıkmayacak.
Soma’da yürek burkan o görüntüler, öyküler eğer bugün Türkiye’nin gündeminde ve yine konuşuluyorsa yine habercilerin katkılarıyladır.
Muhabirlik bitmeyecek, habercilerin temposu azalmayacak, gazetecilik hiçbir zaman gözden düşmeyecek.
Soma’nın gerçeği bunu bir kez daha gösterdi.
Süleyman Alasya
O da onlardan biriydi. Haberci... Gerçek bir haberci... İyi bir gazeteci... Gönlüyle, kalbiyle, ruhuyla bu işi yapan, muhabirlikten hiçbir zaman kopmayan bir gazeteci... İzmir’in yetiştirdiği önemli isimlerden biriydi. Çok zamansız ve ansızın onu kaybettik. Süleyman Alasya nurlar içinde yatsın.
Tanık ve Şen Ailelerine başsağlığı
ŞİLE’deki kaza sonrasındaki görüntüleri kaç kere izledim bilemiyorum. Her izlediğimde kahrolduk. Çok büyük acı, kimseye böyle bir acı vermesin. İki aileyi de yakından tanıyorum. Tanık ve Şen Ailelerinin acılarını paylaşıyorum. Alp Ali Şen de nurlar içinde yatsın.
Bir çocuğu hayalleriyle büyütmek
TAKİP ettiğim bir site var. www.sirkadinlar.com... Tavsiye ederim. Sitede yazan kadınlar sır, ama yaşadıkları, hissettikleri gerçek... Belki de böyle daha cesur yazıyorlar. Maskesiz, eldivensiz yazılar... Kimi yaşadığı hayattan örnekler veriyor, kimi çevresinde gördüklerini, kimisi de hayallerini...
Dediğim gibi isimleri sır, ama gerçek kadınlar...
Soma faciasının yaşandığı günlerde kısa ama çarpıcı bir yorum vardı. Paylaşmak istedim.
“Bir çocuk büyütüyorum.
Üzerine emek ve hayallerimi koyuyorum. İçimdeki en özel duyguları ona yüklüyorum.
Her anne kendi kadar hayal ve emek koyuyor çocuğuna. Kimininki az, kiminki çok deme hakkımız bu yüzden yok. Soma’da yaşanan faciadan sonra bir insan, bir anne olarak ağlıyorum. İsyan ediyorum, bir nefeslik havaya muhtaç ölmüş yüzlerce cana... Her biri, bir ananın evladı... Yüzlerce anne çocukları gibi nefeslerini tuttu bir bütün gün... İyi bir haber alabilmeyi umdular. Olmadı, ciğerleri yandı, çocuklarının ciğerlerinin yandığı gibi... Yıllarca emek verdikleri, hayallerini ve en özel duygularını yükledikleri fidanları, kavunlar için yapılmış bir soğuk hava deposunda birer birer yere serildi. Kolay mıdır, bir anne için kavun gibi yan yana dizilmiş kapkara bedenler ve yüzler arasından evladını seçmek? Kolay mıdır, yüzüne ve bedenine bulaşmış o kömür karasını temizlemek.
Aaaah anneler, yine acılar yüklendiler. Bir topraktan alıp bir başka toprağa verdiler çocuklarını, fidanlarını...
Bir çocuk büyütüyorum; içimdeki hayaller, onun hayalleri birleşsin, büyüsün, dünyayı güzelleştirsin, değiştirsin diye...
O hayaller bazen son bulur Soma’da, bazen başka bir adreste... O yüzden içim daha çok acıyor.”
Teşekkürler sır kadınlar...
FENA SALLANDIK
DÜN iyi sallandık. Bizde böyle sallanınca depremi yeniden hatırladık. Oysa bu gerçekle her gün yüzleşmeliyiz. Bu coğrafya tarih boyunca büyük depremler görmüş. Hem de yıkıcı, kentleri darmadağın eden büyük depremler... Yine de akıllanmıyoruz. Kentlerimizi depreme uygun inşa etmiyoruz. Şunu biliyoruz. Deprem değil, depreme dayanıklı olmayan binalar ölüme neden oluyor. Yeni teknolojilerle yapılmış akıllı binaların deprem riski diğerlerine göre daha az... Ama büyük bir çoğunluk bu riskle burun buruna...
Her sallandığımızda hatırlıyorum, ama ne kadar hazırlık yapıyoruz, onu bilemiyorum.
Paylaş