Fethedilmemiş kale bırakmayan bir spor adamının ardından

TAKIM sıradan değil, oyuncuları da teknik direktörü de...

Haberin Devamı

Bunu harmanlayan, dünyanın en iyilerini bir araya toplayan, dengeyi koruyan, takım ruhunu bozmayan bir de yöneticiler var tabii...
Kent futbolla yatıp futbolla kalkıyor. Futbolu çok seviyorlar, ama futboldan para da kazanıyorlar. Sadece stat dolmuyor, oteller de eğlence yerleri de restoranlar da bu sayede tıklım tıklım...
Başarı desen başarı da var, ün de şöhret de... Konuşulan, anlatılan, kıskanılan bir takım yaratmak böyle bir şey işte...
Alınmamış kupa kalmamış, fethedilmemiş kale...
Milyonları değil, milyarları maç saatinde televizyonların başına adeta kilitlemişler.
Dünyanın neresinde olursanız olun, hangi takımı tutarsanız tutun ikinci sempati duyulan takım haline gelmişler.
Oynadıkları stadı çoktan futbol mabedine çevirmişler.
İşte böyle bir takımdan bahsediyoruz.
Barselona’nın yedeklerini bile herkesin ezbere bildiği futbol takımından, Nou Camp’ın o büyülü atmosferinden...
Ve elbette...
Pep Guardiola’dan...
Ne diyor Guardiola...
“Burada yakaladığım her başarıyı oyuncularıma borçluyum ve burada olmaktan büyük gurur duyuyorum. Burada bulunduğum süre içerisinde en iyisini yapmaya çalıştım. Dört yıl içinde Barcelona tarihinin en çok kupa kazanan teknik adamı olmak bile büyük bir sorumluluktu...”
Çok kısa ve çok net...
İnsan ister istemez, yaşadığı kente, ülkeye dönüp bir bakıyor.
Futboldan soğuduğumuz, etik metik ne varsa yerlerde süründüğü, bitse de artık kurtulsak dediğimiz bir lig döneminde acaba bu örnekler biraz olsun bize bir şeyler anlatır mı? Ders alır mıyız örneğin? Yüzümüz kızarır mı? Ellerimiz terler mi? İnsanların gözlerinin içine bakamadığımız bir an olabilir mi?
Umut ediyorum... Ve öyle olmasını diliyorum.

Hep yanlış anlaşılır

Haberin Devamı

Bizde mütevazi olmak, alçak gönüllü olmak, sessiz kalmak çok yanlış anlaşılıyor. Hep yanlış anlaşılıyor... Oysa marifet burada... Mütevazi olmakta... Değerlendirmeyi, yorumları başkalarına bırakmakta... Övünmeyi değil, daha iyisini yapmaya çalışmakta... Egolarımızı kontrol edebilmekte... Oturduğumuz koltuğu değil, o koltuğa neler kattığımızı hatırlamakta... Hırslı değil, iddialı olabilmekte...

Bir bölümlük aşk hikayesi

Haberin Devamı

Hürriyet’te Mehmet Yakup Yılmaz’ın bıraktığı yerden devam edeyim.
“Şahane bir aşk, harcanmış bir hayat değildir. Tam tersine, şahane bir aşk, yaşadığımız hayatın hiç olmazsa o bölümünün anlamlı olmasını sağlar. Yaşandığını gösterir, harcandığını gösterir” diyor Yılmaz...
“O bölüm”e dikkatinizi çekerim. Yani aşkın süreli olduğunu anlatan, mesajını veren o bölüme... Keşke bir bölüm değil, hayatın tamamı aşkın tutkusuyla geçse... Zor galiba...
Paulo Coelho’nun bir yorumunu hatırlatarak bitireyim...
“Barajlar gibidir aşk biliyorum. Bir zerre suyun sızabileceği bir çatlak bırakırsanız, bu su duvarları yavaş yavaş kemirir ve öyle bir an gelir ki, akıntının gücünü artık kimse denetleyemez. Duvarlar yıkılacak olursa, aşk efendi olarak her şeye el koyar, neyi yapabilirim, neyi yapamam, sevdiğim kişiyi yanımda tutabilir miyim, tutamaz mıyım, gibi... Sorular artık boşunadır... Aşık olmak denetimi elinden kaçırmak demektir.”
Denetimi elden kaçırmak da galiba “bir bölümlük” aşk hikayesi gibi...

Haberin Devamı


Pitbull çocuğu değil çocuk pitbullu boğdu

“Haber nedir?” dendiğinde klasik bir örnek verilir. “Köpeğin insanı ısırması değil, insanın köpeği ısırması haberdir” diye... Birkaç gün önce yaşanan bir olay, bu örneği hatırlattı bana... Olay İstanbul Kartal’da yaşandı. 14 yaşındaki Yunus Yeltek, denize giriyor.
Pitbull da arkasından... Köpeğin sahibi ise sahilde... Köpek Yunus’a saldırıyor, yüzü ve kulağını ısırıyor. Pitbullun sahibi hala sahilde...
Yunus can havliyle tasmayı yakalıyor, ardından köpeği denize itiyor, boğazından yakalıyor. Ve deli danalar gibi saldıran, bugüne kadar daha çok ısırma haberleriyle herkesin tanıdığı ve korktuğu pitbullu boğuyor. Evet, boğuyor. Fotoğrafları görmesem inanmayacağım. Ama olay gerçek... 14 yaşındaki Yunus, bunu başarıyor ve karaya çıkabiliyor.
Sonra hemen hastaneye kaldırılıp tedavi altına alınıyor.
Birincisi; hala pitbullu besleyenleri kusura bakmayın, ama hiç ama hiç anlamıyorum. Sabıkası belli, yaptıkları ortada bir cins neden beslenir ve bu kadar serbest bırakılır bilemiyorum.
İkincisi; bir hayvansever, köpekleri de çok seven biri olarak, artık bu meseleye bir bakmamız, karar vermemiz gerektiğine inanıyorum.
Hayvansever olduğu gibi hayvanlardan korkanlar da olduğunu hep unutuyoruz. Özgürlükler başkalarının özgürlüklerini kısıtladığı yerde biter, bunu hiç unutmayalım. Köpeğimiz hangi cins olursa olsun, tasmasız gezdirilemez.
Üçüncüsü; en az sahipli köpekler kadar sahipsiz sokak köpeklerini de seviyorum. Ama bu sevginin de bir sınırı var. Hele bu köpekler sağa sola saldırıyor, adeta bir terör estiriyorsa, insanların yürümesine bile izin vermiyorsa, herkes gibi benim de toleransım azalıyor. Her kentte olduğu gibi İzmir’de de bu büyük bir sorun haline geldi. Galiba bu meseleyi konuşmanın, çözümler bulmanın zamanı çoktan geldi de geçti.
Dördüncüsü; hayvan dernekleri de kusura bakmasın, bu meselede gerçeklerin çok ötesinde hareket ediyor. Duygusal değil, gerçekçi olmak zorundalar.
Beşincisi; bu bir haberdir. Hem de iyi bir haber...

Yazarın Tüm Yazıları