Paylaş
250 katılımcının büyük bölümü yabancı işadamı ve yöneticilerdi.
Boeing, Lockheed, United Technologies, Skorsky akla gelebilecek dünya devi havacılık firmalarının hemen hepsi başkan veya başkan yardımcıları gibi en üst düzeyde konferansa katıldılar.
Kolay değildir, bu insanları üç gün bir yere getirmek...
Hele bu Türkiye ve İzmir ise...
Yabancı konukların açıklamaları çok yakından takip ettim.
Hepsi de Türkiye’nin cazibesinden bahsettiler.
Bizler zaman zaman günlük hayatın içinde gelişmelerin çok farkında olamıyoruz. Ama Türkiye’de değişim bütün dünyanın ilgisini çekecek kadar kuvvetli...
Yorumlardan bunu anlıyoruz.
Türkiye ile yapılan Offset anlaşmalarından kaynaklanan ve ilk başta 5 milyar dolar olarak belirlenen bu pazarın büyüklüğünün şimdiden 10 milyar dolara kadar ulaştığı söyleniyor.
Bu ciddi bir rakam...
“Offset”i; dengeleme anlaşmaları olarak tarif edebiliriz.
Bu anlaşmalar öncelikle savunma sanayinde başladı.
Çünkü savunma yatırımları geri dönüşü olmayan projeler...
Güvenlik amaçlı buralara kaynak aktarıyorsunuz ve alıcı ülkeler yüksek maliyetli yatırımların bir bölümünü ürünlerini satın aldıkları satıcı firmalara yüklemeye çalışıyorlar.
Bu konferansta öğrendik ki...
Aslında Türkiye’de uzun yıllar havacılık sektörüne yönelik yeterli alt yapı bulamayan yabancı firmalar taahhütlerini yerine getirmemiş. Bunun yerine ceza ödemeyi tercih etmiş.
Örneğin; 100 milyon dolarlık bir yatırım yapma yerine 5-10 milyon dolar ceza ödeyip işlerine bakmışlar. Hatta, Ankara’daki Sheraton Oteli’nin bile Türkiye’nin offset alacaklarını karşılanması amacıyla yaptırıldığı belirtiliyor. Bugün bir havacılık devi haline gelen TAİ de offset anlaşmalarının bir eseriymiş...
Türkiye eskisine göre konuyu daha farklı algılıyor artık...
Yani, offset anlaşmalarından kaynaklanan hakların kullanılması isteniyor; “cezayı ver kurtul” dönemi artık bitmiş gibi...
Halen offset anlaşmalarından kaynaklanan yabancı firmaların birikmiş taahhüdü 5 milyar dolarmış.
Bu konferansa bu kadar ilgi olmasının bir nedeni de bu...
Herkes bir ortak bulma ve farklı bir proje yaratma derdindeydi.
¡
Bir örnek vereyim.
Dünyada en ileri teknolojiye sahip olan F-35 uçaklarının motorlarını üreten Pratt&Whitney’in ana grubu United Technologies temsilcisi ABD’li Kenneth Kearl da İzmir’deydi.
2014’te kullanılmaya başlanacak yeni motorlarında sesi yüzde 50 azaltmayı başardıklarını söyledi.
Sektörün en büyük sıkıntılardan biri olan uçak gürültüsü böylece yarı yarıya azalmış olacak. Gürültü nedeniyle genellikle deniz üzerinde uçmaya zorlanan bu nedenle de rotaları çok uzayan uçakların yolları kısalmış olacak. Bu ise yakıtta yüzde 15 tasarruf anlamına geliyor.
Müthiş bir gelişme...
Her adım günlük hayatımızı kolaylaştıran, zamanı bizlere kazandıran gelişmeler...
Yeri gelmişken bir iki rakam daha vereyim.
Airbus’un araştırmasına göre hava trafiği gelecek 15 yılda ikiye katlanacak. Halen kullanımda olan yolcu ve kargo uçağı sayısı 15 bin 750, bu sayı 2028 yılında 32 bine çıkacak. Her yıl ortalama bin 248 yeni uçak üretilecek.
Talebin en yüksek olduğu uçak türlerinden Boeing 737’nin satış fiyatının tipine göre 50 ile 90 milyon dolar olduğu düşünülürse her uçağı bir fabrika gibi düşünmemiz lazım.
ESBAŞ’ı kutlamak gerek...
Çünkü, dünyanın geleceğine şekil veren insanlar geçen hafta İzmir’deydi ve yatırım olanaklarını konuştular.
Daha ne olsun...
Takım olmak ayrı bir şey
Yazmayayım dedim...
Ama dayanamadım...
Play Off’u düşünmeyen, ligi zirvede ve şampiyon olarak bitirmek isteyen bir takımın görüntüsü bu olamaz...
Karşıyaka’dan bahsediyorum.
Bu kadar transfer yapacaksınız; camia her türlü fedakarlığı yapacak, her türlü desteği verecek...
Ve siz...
Kendi sahanızda bir tek galibiyet bile alamayacaksınız.
Belli oyuncular hırslı, iyi niyet var...
Ancak tribündeki takım ruhu, sahaya yansımıyor.
Biliyorum...
Bu takım açılacak, galibiyet serisi yakalayacak, ikinci yarı daha iyi olacak da...
Bu şampiyonluk için yetecek mi?
Sözün özü...
Karşıyakalıların bu sezon da rahat maç seyretme şansı yok...
Korkularımız
Ne güzel yazmış Ayşe Arman...
Korkularımızı...
İçimizdeki sesin giderek güçlenmesini, hatta günlük hayatı yönlendirmesini...
Kaybetmek istemediğimiz şeylerin ve cevabını zor bulduğumuz soruların artmasını...
Dalgalanan ruh halimizi...
Ölümü giderek daha doğal karşılıyor olmamızı...
Geçmişte hayata karşı Don Kişot gibi davranırken, bugün biraz daha orta yolcu oluşumuzu...
Dün kızdıklarımıza bugün kızmamamızı...
Daha alttan almamızı...
Geri adım atmamızı...
Bazı şeyleri ertelememizi...
Giderek artan endişelerimizi..
Ve de...
“Korkularımın üzerinde uçtum” diyerek bitirmiş.
Kaybedeceği fazla olan insanların hep yaşadığı çelişkiler...
Bizim gibi... Bizler gibi...
O yüzden ben de sevdiklerimi pamuklar içinde saklamaya çalışıyorum.
Onlara gözüm gibi bakıyorum.
Fırsat elime geçtikçe de...
Onları sevdiğimi, çok sevdiğimi söylüyorum.
Paylaş