Paylaş
HAVAGAZI Fabrikası’nın duvarlarına asılmış iki dev perdede özel hazırlanmış filmi izliyoruz.
İlk görüntülerde bir ampute futbol takımının mücadelesi var. Özel bir sahada, koltuk değnekleriyle mücadele eden gençler....
Kaçan goller, kalecinin kurtarışı ve ardından atılan gol...
Sahadaki sevinci görmenizi isterim.
Belli ki hepsi tek yürek olmuş...
Sahalarda sıkça gördüğümüz öfke, nefret, o sahada yok.
Aslında yarışırken eğleniyorlar, eğlenirken spor yapıyorlar...
Spor yaparken engellerini aşıyorlar.
Keşke tüm engeller böyle engelsiz hale gelse...
Ardından tekerlekli sandalye basketbol maçı...
Futboldaki mücadele neyse baskette de benzer görüntüler var.
Top bir o sahada, bir bu sahada...
Şahsen ben, o sandalyeyle bu kadar seri nasıl hareket ediyorlar hayret ediyorum.
Bir yandan sandalyeyi sürüyorlar, bir yandan üçlük atmayı başarıyorlar...
Konsantrasyon bu olsa gerek...
Azim bu olsa gerek...
Yaşama sevinci bu olsa gerek...
Sonra...
Görme yeteneğini kaybetmiş, ama müzikte müthiş işler yapan bir konservatuvar öğrencisi...
Nasıl başardığını anlatıyor, çaldığı müzik aletiyle nasıl mutlu olduğunu, hayatına nasıl şekil verdiğini aktarıyor.
İçimden kocaman bir “Aferin...” demek geliyor bu genç arkadaşa...
Aferin...
Yanımda olsa, ona sarılacağım, elini sıkacağım, başarısını kutlayacağım.
Trafik kazasında yeni bir hayata başlayan gencecik bir beden, gencecik bir kadın...
Çok güzel bir Türkçe konuşuyor, tane tane...
Belli ki, iyi bir eğitim almış, iyi okullarda okumuş, iyi yerlerde çalışmış...
Kaza hayatını başka bir yöne döndürmüş; omurilik felci olmuş.
Ama mücadeleyi bırakmamış, “Hayatı yarım bırakmak bana yakışmazdı” diyor.
O da spor yapıyor, tenis oynuyor.
Derneklerde çalışıyor, yaşama sevincini çevresindekilerle paylaşmak istiyor.
Bu öykü de beni çok etkiledi.
Ve engelli çocukları olan anneler, babalar...
Sonra da onlar konuşuyor.
İçlerinden biri diyor ki...
“Bazen bir saatin bizim için ne kadar önemli olduğunu bilemezsiniz. Bir saat, bazen bir yarım gün... Bize nefes aldırıyor...”
Nefes almak...
Çok iyi anlıyorum.
Bir saat uzaklaşmak, kalıcı o yükten yarım gün bile olsa uzaklaşmak...
Bitmeye başlayan enerjiyi yeniden şarj edebilmek...
Yeniden, tekrar o eski güçle çocuğuna sarılabilmek, onunla ilgilenme enerjisini kendinde bulabilmek...
Ne kadar değerlidir, kim bilir...
İzmir Büyükşehir Belediyesi, “Engelsiz bir İzmir” hayal ediyor.
Neden olmasın?
Bazen şöyle düşünüyorum.
Büyük hayalleri gerçekleştirmek için bir kişinin bile hayatını değiştirmek önemlidir.
Bir hayat değişir; sonra diğerleri...
Tıpkı filmde gördüğüm gibi...
Değişen hayatlarla, engeller kalkıyor, kalkan engellerle aileler de rahatlıyor.
Toplum da...
“Uluslararası Engellilerin Kentsel Sorunları ve Çözümleri Kongresi” dilerim bir başlangıç olur.
Ve İzmir; gerçek anlamda Türkiye’nin ilk “engelsiz” kenti olur.
Paylaş