Paylaş
O telaş geçince, o panik gidince, gerçeklerle yüz yüze gelince başka şeyleri de konuşmak gerekir. En önemlisi hayatını kaybeden maden işçilerimizin yakınlarının geleceği kadar bugünü... Gözlerimizle gördük, bazılarının evlerine misafir olduk, taziyelerde bulunduk.
* Tamamı günlük yaşayan insanlar, gelecek planları falan yapacak halleri yok. Yani çözümler hızlı olmalı, devletin eli hemen uzatılmalı, sivil toplum örgütleri yarını beklememeli...
* Biz bunları konuşurken yan ocaklar Soma’da çoktan çalışmaya başlamıştı. Kazadan bugüne geçen sürede her gün Soma’daydım, onlarca maden işçisiyle konuştum. Hepsinin yüzünde aynı ifade vardı. Korku, endişe... Çünkü biliyorlardı ki; geçen hafta arkadaşlarının başına gelen onların da başına gelebilir. Şu net... Türkiye maden sektörüyle ilgili ciddi kararlar almalı. Bu yazıyı yazarken içim rahat değil; biliyorum sizler de aynı duygular içindesiniz.
* Başbakan Erdoğan yardımlar konusunda adresi AFAD olarak gösterdi. Bu krizin tek bir elden yönetilmesi kadar yardımların da bir koordinasyon içinde yürütülmesi doğru... Ama çok sayıda meslek odası, dernek, sivil toplum örgütü bir şeyler yapmak istiyor. Bu sivil inisiyatifin harekete geçmesi Soma için çok önemli... Hem toplumun vicdanı için, hem de bu bölgede yaşayanlar için bir seferberlik anlamına gelir. Maddi yardımlar kadar manevi yardımların da koordinasyonu lazım. Bunun eksik olduğunu görüyorum.
* Ve daha da önemlisi... Bu son faciadan dersler çıkarmak gerekir. Oradaki insanlarımızı unutmamak gerekir. Maden işçilerimizi de, yakınlarını da hatırlamak gerekir. En azından bu sefer bunu başaralım. Bir hafta sonra her şey eskisi gibi davranmayalım.
Soğukkanlı davranmak kalıyor
Dün yazdım. “Polisin eli kadifeden olmalı” diye... Benim görüşüm böyle... Provokatörler her zaman, her olayda olmaya devam edecek. Polis soğukkanlılığını kaybetmeyecek, büyük fotoğrafa bakacak. Elbette sokaktaki vatandaş da böyle davranacak. Toplanma, protesto özgürlüğü ne kadar demokratik bir haksa; provokasyon da o kadar suç... Ama şunu biliyorum. Bizim polisimiz de, vatandaşımız da bunları ayırmayı öğrendi. Dediğim gibi geriye soğukkanlı kalmak kalıyor.
Yine de hoşgörülü davranması gerekirdi
Tamam; 10 yaşındaki çocuk 13 çıktı.
Tamam; o çocuk, üç gündür evde bir varmış, bir yokmuş.
Tamam; çocuk ya da genç, gaza gelmiş; ağabeylerinin, ablalarının arasına karışmış, boyundan büyük işlerin içine girmiş.
Yine de görüşümü tekrarlıyorum; fotoğrafa bakıyorum.
Bizim polisimiz iyiyi, kötüyü ayırt etmeyi bilir.
Kimin provokatör, kimin olmadığını bilir.
O çocuğun bir şekilde o topluluğa karıştığı kesin, bana göre polisimizin daha toleranslı davranması gerekirdi.
Siz olsanız hangisini seçersiniz?
“Çiftçilik yapamıyoruz. Hayvancılık yapamıyoruz. Yine mecbur madene girip çalışacağız...”
Soma’da en fazla duyduğum cümle buydu.
Bu bölgeyi iyi tanıyorum.
Akhisar ve çevresi uzun yıllar tütüncülükle geçindi.
Tarım hep ön plandaydı, hayvancılık önemli bir sektördü.
Hemen yanı başında Bergama ovası...
Dünyanın en verimli topraklarından biri...
Orası da öyle...
Zaten Ege’nin tamamı öyle; verimli ve çok cömert...
Şu bir kez daha gösteriyor ki; bizim gibi ülkelerde planlama çok önemli. Devlet bunu koordine etmek zorunda... Vatandaşımızı kendi haline bırakmamalı... Daha düne kadar işçi bulmakta zorlanan madenler; bugün yöre halkının tek alternatifi haline gelmiş. Soma’ya gittiğinizde görüyorsunuz, büyük bir yoksulluk ve mecburiyet var.
Madende düz işçi kadar okumuş, okulunu bırakmak zorunda kalmış insanlarımız da vardı.
O verimli arazilere sahip olup da madene mahrum kalmanın ne demek olduğunu bir kez daha anladım.
Bence olaya sadece maden kazasıyla bakmak yeterli olmaz.
İşin bu boyutu da var.
Devlet; maden kadar tarıma da bu bölgede teşvik vermeli...
Madeni zaten bu koşullarla çalıştırmamalı bile...
Bu yazıyı yazdığım dakikalarda, Soma’da işçiler bir ikilem yaşıyorlardı.
Madene girip girmemek konusunda...
Enerji Bakanı Taner Yıldız; “Kimsenin bir zorunluluğu yok” dedi, ama bir de gelin o işçilere sorun.
Yarın işlerini kaybetmek endişesiyle ne yapacaklarını bilemiyorlar.
Bir yanda aileleri, bir yanda Azraille dans...
Siz olsanız hangisini seçersiniz?
Paylaş