Paylaş
Üstüne bir de İzmir’in sıcağı bastırmış, nem tavan yapmış.
İçimden ne denize girmek geliyor, ne televizyon seyretmek, ne de başka bir şey..
Sürekli aklıma şehitlerin fotoğrafları geliyor.
O acılı ailelerin görüntüleri...
O babanın ağzından zorlukla çıkan “Vatan sağ olsun” sözü...
İçim daralıyor; avaz avaz bağırmak istiyorum.
Böyle ruh hallerinde en iyisi bir kitap alıp kenara çekilmek ve ruha iyi gelen bir müziği sadece Ipod’tan dinlemek.
Ben de öyle yaptım. Nat King Cole’un hayatını anlatan bir kitabı elime aldım; Ipod’ta kızı Natalie Cole ile birlikte düet yaptığı iki önemli şarkı...
“Unforgettable” ve “The Christmas Song...”
Geçen hafta Natalie Cole, İzmir’deydi. Dokuz Grammy ödüllü sanatçı, birbirinden güzel 19 şarkı söyledi. O akşam babasının fondaki sesi, sahnenin arkasına asılmış büyük perdedeki görüntüsüyle birlikte bir düet yaptı. Nat King Cole’un bir vasiyeti vardı. Natalie Cole; sırf “The Christmas Song” şarkısını daha çok yaylı çalgılarla söyleyebilmek için bir CD yapmış ve babasıyla yıllar sonra sanal da olsa düet yapmıştı.
Dünyanın en bilinen Christmas yani yeni yıl şarkısının ilginç de bir öyküsü vardı. Hikayeyi aktaran ünlü caz tarihçisi Marc Myers...
***
1946 yılının Mayıs başında Nat King Cole, gitaristi Oscar Moore ile basçısı Johnny Miller’dan oluşan triosu Hollywood’daki The Trocadero isimli mekanda çalıyorlardı. Bir gece Cole’un yanına 21 yaşındaki Mel Torme yanaştı ve Cole’a bir şarkısı olduğundan söz etti.
Son müşterilerin de gitmesinden sonra Mel piyanonun başına geçti ve Nat ile müzisyenlere “The Christmas Song”u söyledi. Nat şarkıyı duyar duymaz sevmişti, piyanoda Mel’in yanına oturarak bir kaç ton aşağıdan ve bir kaç kez üst üste çaldı, arkasından trio eşliğinde yeniden söylediler.
Mel’e bu şarkının trio olarak kaydedilirse yazık olacağını, parçanın daha büyük bir şovu hak ettiğini söyledi. Firmanın yöneticisi Carlos Gastel’e giderek sadece bu parça için arkaya bir kaç yaylı koyarak kaydetmek için ikna etmeye çalıştılar. Şansları yoktu, yaylılara izin çıkmadı.
Aynı yılın 14 Haziran’ında, Nat bu kez New York’ta Kelly’s Stable isimli bir yerde çalıyordu. Triosuyla WMCA radyosunun stüdyolarına gittiler. İlk kayıtlarını dinlediklerinde Nat bunun şarkı için yanlış bir düzenleme olduğunun farkındaydı. Capitol firmasını arkaya yaylı grubu alarak yeniden kaydetmeye ikna etmeyi başardı.
Aynı yılın bu kez 19 Ağustos’unda Nat yeniden WMCA stüdyolarına döndü ve parçanın ilk orkestral kaydını yaptı. Orkestra dört keman, bir arp ve bir davulcudan oluşan mütevazı bir kadroydu ama Nat başlangıç için fena değil diyerek kabullendi.
***
Öngörüsü Nat’ı haklı çıkarmıştı, kayıt gerçekten mükemmeldi ve efsane müzisyenin kariyerinde dönüm noktası oldu, inatçılığının karşılığını almıştı.
Nat’ın kaydı plak mağazalarında inanılmaz ilgi gördü. Bir hafta sonra listelerde üç numaraya oturdu. 1953 yılının Ağustos’unda Nat bu kez Nelson Riddle ile irtibat kurdu ve bu kez beşten fazla yaylıyı arkasına alarak parçanın yeni bir kaydını daha yaptı, bu kayıt ise sonraki sekiz yılın sürekli yayınlanan parçası olmuştu.
Ve 30 Mart 1961...
Bu kez Nat, Ralph Carmichael ile birlikte parçanın stereo halini kaydetti, işte bu kayıt parçanın bugün bildiğimiz ilk haliydi.
Natalie Cole, 1998 yılında arkasına Londra Senfoni Orkestrası’nı alarak “Natalie Cole with the London Symphony Orchestra, The Magic of Christmas” isimli albümünü ünlü Abbey Road stüdyolarında kaydettiğinde babasıyla bir de sanal düet yapmıştı.
Natalie şöyle diyordu; “Babam hep bu şarkıyı daha çok yaylı ile kaydetmek istemişti, işte baba, daha da çok yaylı...”
Bu yıl efsane şarkının 65’inci yılıydı.
Christmas, yeni yıl şarkılarının en çok söyleneni, en çok kaydedileniydi. Parçanın 1946 yılı orijinal kaydı; 1974 yılının Grammy’lerinde Hall of Fame’e seçilerek onurlandırılmıştı.
***
Bu pazar diğerlerinden daha farklı, daha sıkıntılı...
Ama yine de yazımızı Natalie Cole’un o gece söylediği ve çok sevilen “Smile” yani “Gülümse” adlı şarkısının birkaç satırıyla bitirelim.
“Kalbin ağrıyorsa bile gülümse... Kırılıyorsa bile gülümse... Gökyüzünde bulutlar olduğunda hepsini atlatacaksın. Eğer korkunun ve üzüntünün arasından gülümsersen... Gülümse ve belki yarın güneşin senin için parladığını göreceksin. Yüzünü şükrederek aydınlat. Üzüntünün her bir izini sakla. Gözyaşın her ne kadar yakın olsa da. O an; çabalamak zorunda olduğun andır. Gülümse... Ağlamanın ne faydası var. Hayatın hala yaşamaya değer olduğunu göreceksin. Eğer sadece gülümsersen...”
Paylaş