Paylaş
Yani resesyona girmek ayıp değildir, önemli olan çıkış formüllerindedir.
Dünya yeni bir model arayışında aslında...
Gelişmiş büyük ekonomilerde bile büyük dalgalanmalar ve belirsizlikler yaşanıyor.
Örneğin Almanya; uzun yıllardır ilk defa küçülme emareleri veriyor.
Siyasi istikrar değilse de, yeni dönemle ilgili soru işaretleri artmaya başladı.
İngiltere için Brexit tam bir kaosa dönmüş durumda ve sonrasını kimse hesap edemiyor. Çünkü gençler Avrupa’dan çıkışı doğru bulmuyor, yaşları 50’leri geçmiş olanlar da galiba referandum sonucunu sorguluyor.
Yani İngiltere için de birçok belirsizlik sözkonusu...
Fransa epeydir derin bir sessizlikte... Milliyetçi akımlar en fazla Fransa’yı zorluyor, göçmen politikaları eleştiriliyor, sosyal devlet kavramına yeni bir tarif yapmaya çalışıyorlar. Fransa da rahat değil...
İngiltere, Fransa, hele Almanya rahat olmayınca Avrupa Birliği de rahat değil.
Japon ekonomisi büyümüyor, yeni bir durum da değil.
Hong Kong karışık, protestolar sokağa taşmış durumda...
Çin’in yüzde 10’lardaki büyümeleri artık gerilerde kaldı ve önümüzdeki birkaç yıl yüzde 3’ler konuşuluyor.
3 demek Çin için küçülme demektir.
Ortadoğu malum; tam bir kaos var. Daha uzun yıllar istikrara kavuşması mümkün değil.
Ve Amerika...
Bütün bu dalgalanma içinde ABD hala ekonomisiyle, demokrasisiyle süper güç olmaya devam ediyor.
ABD’de sıkıntılar çok ancak hala girişimcilere hayal kurdurma gücü var.
Tabii önümüzdeki yıl yapılacak başkanlık seçimlerini de hatırlatmak gerekir.
Trump ilginç bir başkanlık dönemi geçiriyor. Alışık olmadığımız bir tarzı ve yönetim sistemi var. ABD’yi her zaman iyi takip etmek gerekir.
Bu yeni düzen arayışında Türkiye her zaman daha iyisini yapabilir.
Büyük bir ekonomimiz var ama güçlü bir ekonomiye sahip olmamız gerekir.
Tıpkı daha fazla demokrasi istediğimiz gibi...
Dünya yeni bir yön arayışında.
Ama emin olun; ekonomiden önce demokrasiyi konuşacağız.
Çünkü ekonominin çarkları güçlü demokrasilerde her zaman daha hızlı dönüyor.
Nobel ödülleri yoksulluk
çalışmalarına gitti
DİKKAT ettiniz mi; bu yılki Nobel ödülleri yoksullukla mücadele teması üzerine kurgulanmış. Örneğin 2019 Nobel Ekonomi Ödülü’nü küresel yoksulluğu azaltılmasına yönelik katkılarından dolayı Abhijit Banerjee, Esther Duflo ve Michael Kremer kazandı.
MIT’den Fransız asıllı Amerikalı ekonomist Esther Duflo ile aynı üniversiteden Hindistan asıllı Amerikalı ekonomist eşi Anbhijit Banarjee ve Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Amerikalı kalkınma uzmanı Michael Kremer’in yoksulluğa ilişkin deneysel çalışmalarıyla bu ödüle layık görüldüğü belirtildi.
Duflo, bu ödülü kazanan ikinci kadın oldu. 46 yaşındaki Duflo ayrıca, 50 yıllık Nobel Ekonomi Ödülü tarihinde bu ödülü alan en genç kişi oldu.
Duflo İngiltere’de yayımlanan The Guardian gazetesinin sorularını yanıtlarken Abhijit Banerjee ve Michael Kremer’le yoksulluğun kökenini bulmaya odaklandıklarını belirtmiş ve “Siyasetçiler, sık sık nedenlerini anlamadan yoksulluk konusunda genelleme yapıyor. Sorunları kendi başlarına ele alıp bilimsel olarak incelemek istedik” demiş.
Siyasetin imkanlar sanatı olduğunu biliyorum. Ancak siyasetçiler dünyanın gerçekleri yerine kendi gerçeklerini konuşmayı tercih ediyor. Siyasetten başka bir hayatın da olduğunu herkese hatırlatmak isterim.
Yeni bir kavram
senkronize
durgunluk
BBC News’te okudum.
Uluslararası Para Fonu’nun yeni başkanı Kristalina Georgieva, ekim ayında yayımlanan son dünya ekonomisine bakış raporunda “Gündemde bir resesyon var mı?” tartışmasına “Evet var, hatta resesyonun başladığı bile söylenebilir” demiş. IMF Başkanı Georgieva, bu yeni durumu şöyle tarif etmiş.
“Dünya ekonomisi bir senkronize (parçaları arasında eş zamanlı) yavaşlama döneminde...”
Financial Times’ın küresel ekonomi editörü Martin Wolf, gazetenin Brookings Enstitüsü’yle birlikte hazırladığı bir araştırmanın bu dönem için “senkronize durgunluk” kavramını kullandığını aktarıyor.
Yavaşlama, durgunluk derken; şimdi de yeni bir kavram tartışmaya açıldı.
“Senkronize” kavramını daha sık duyarız artık...
Paylaş