Döndüm...

Üst üste dört gün tatil yapmayan, üçüncü günden sonra fenalıklar geçiren ben, bir haftadan fazla bir süredir yatıyorum. Spor yaparken atan lifler, kaslar tamir edildi. Yeşil sahalara dönmem biraz zaman alacakmış, ama yazı yazmaktan daha fazla uzak kalamadım.

Haberin Devamı


Herkes için ameliyat stresi bende ise bekleme stresi

“Ameliyat stresi” diye bir şey vardır. Yani doktor “Kesin ameliyat” dedikten sonra kaç kişi strese girer, kaç kişi girmez, kaç kişi korkar, kaç kişi korkmaz bunun bir oranı var mıdır bilemiyorum. Çok az kişi “Korkmuyorum” der herhalde...
Çok doktor arkadaşım var, onlardan en sık duyduğum cümle şudur:
“Ameliyatın küçüğü, büyüğü olmaz...”
Bence de öyle...
Anestezi alacaksınız, neşter vücudunuzun bir yerine değecek, tahliller, iğneler... Ameliyattan sonra bir de iyileşme süreci... Gerçi eskiye göre hastanede kalış ve ayağa kalkma süreleri kısalmış olsa da sevimsiz bir olay işte...
Bana “Korkar mısın?” diye sorarsanız, “Korkmam...” yanıtını veririm.
Benim için “ameliyat stresi” tersine çalışıyor.
Bende asıl stres kaynağı ameliyat gününü ve saatini beklemektir.
Kimse ameliyat olmak istemez, kimse bıçak altına yatmak istemez, kimse hastanede kalmak istemez...
Ama sonuç kaçınılmazsa, tetkikler yapılmış, doktorlar “Kesin...” demişse...
Korkmanın ecele faydası var mı? Yok...
Girer olursun...
Sonra da beklersin...
Sabredersin...
“Geçecek...” dersin...
“Geçecek...”
Tıpkı benim gibi...
Geçiyor...
Geçti...

Haberin Devamı


İlkinde sıkıntımı 27 Nisan muhtırası dağıtmıştı

İlki deviasyon ameliyatıydı. Yani burnumdan nefes alamaz hale gelmiştim. Spor yaparken, kışın ortasındayken, bir de hafif nezle olmuşken burnum sanki benim burnum değildi. Yürüyemez, koşamaz, uyuyamaz olmuştum.
Doktora gittim. Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tayfun Kirazlı’ya...
Tayfun Hoca baktı, “Ameliyat olman gerekir” dedi.
“Tamam yarın yapalım” dedim.
“Deniz, ameliyat olman lazım dedim, ama yarın demedim” dedi.
Ve bana en uygun tarihi verdi. 27 Nisan 2007... Takvime baktım, o gün Meclis’te Cumhurbaşkanlığı seçimleri var.
“Başka tarih olmaz mı” dedim. Bu sefer Tayfun Hoca’nın takvimine uymadı, benim de ameliyatın mayıs, hazirana kalması işime gelmedi. Elimden damar yolunu açtılar, iğneyi yaptılar.
“10’a kadar say” dediler. Galiba sekiz, dokuza gelmeden gözlerim kapanmıştı.
Açtığımda iki buçuk saatten fazla geçmişti. Tayfun Hoca karşımdaydı.
“Seçimler ne oldu?” diye sorunca, Tayfun Hoca “Böylesini de ilk kez görüyorum” dedi.
“İnsan önce ameliyatı sorar tabii normal olanlar, gazeteciler başka” dedi.
Gülüştük... Meclis’te ilk tur bitmiş, ama kimse Cumhurbaşkanı seçilememişti.
Bilgileri verdi, odaya geçip dinlenmeye çekildim. Birkaç saat sonra da eve gitmeme izin verdiler.
Burun ameliyatı olanlar bilir, ilk birkaç saat sanki hiç ameliyat olmamışsın gibi geliyor.
Taaa ki...
Burnuna takılan o tamponları fark edene ve giderek o tamponlar seni rahatsız etmeye başlayana kadar.
Yani ilk gece kabus...
O gece oyalanabilecek işler arayıp, kendimi avutmaya çalışırken...
Birden “Son dakika...” yazılarını hatırlıyorum.
“Son dakika...” diye verilen Genelkurmay’ın o meşhur “27 Nisan e muhtırası” idi.
Televizyonlar normal yayın akışlarını bırakarak, hemen özel yayına geçtiler. Canlı bağlantılar, yorumlar...
“Aslında bu ne demekmiş”, “Aslında ne demek isteniyormuş” yorumları...
Ve bundan sonra “Neler olabilir” tartışmaları...
İnanın o gecenin nasıl bittiğini hatırlamıyorum.
Tamponlar çok canımı sıksa da Türk demokrasi tarihinin en önemli olaylarından birini izlemek, yorumları dinlemek benim o sıkıntılı saatlerimi biraz olsun hafifletmişti.
İşte böyle olur gazetecinin ameliyat tarihi seçimi...

Haberin Devamı


Yeşil sahalara dönmek için  biraz daha bekleyecekmişim

Belki gazeteciliğin temposu, belki alışkanlıklar... Benim yatış saatim, 1.30 – 2.00, kalkış saatim de sabittir saat 7.15... Bir 15 dakika oyalanma, sonra da 45 dakikalık yürüyüş... Seyahat yoksa mümkünse her gün, ama bu iş temposuyla haftanın dört günü...
Hedefim bunu altı güne çıkarmak... Geçenlerde saat 19.00’da bir randevum vardı, yoldayken iptal olunca, ben de direksiyonu eve kırıp, doğruca yürüyüş bandına çıktım.
Eve normalden çok erken geldim ya... Yürü babam yürü, koş babam koş... 1 saat 15 dakika bantta, sonra da biraz mekik... Son mekiklerde sağ baldırımda bir ağrı hissettim. Öyle şiddetli bir şey değil. Ama kafama da takılmadı değil. Birkaç gün bekledim, o ağrının sabit olduğunu da hissedince...
Doğru Berkhan Savaşçın’a gittim. Kafama ne takılsa Berkhan’a sorduğum için, “Hemen gel” dedi. Berkhan Savaşçın’ı İzmirliler yakından bilir.
İyi bir cerrah, ama benim için önce iyi bir dosttur. Anlattım, baktı... Önce ultrason, sonra MR... Dedi ki... “Bir de Dündar Sabah görsün...”
Dündar Sabah da gördü, dediler ki...
“Kesin ameliyat...”
Lif gitmiş, kaslar gitmiş...
Yine bende başladı, ameliyat günü stresi...
“Yarın...” dedim.
“Şu var, bu var. Bugün ameliyat, bugün konferans” dediler.
Benim tarihi yine attılar.
İzmir’de otursam, aklıma gelecek, yine saracağım.
Yazı İşleri toplantısında karar verdik, bölge turlarından birini yapmaya...
Milas’a ve Bodrum’a gittik.
Bodrum Ticaret Odası Başkanı Mahmut Kocadon ve Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon ile akşam yemeğindeyiz.
Laf lafı açtı, “Dönüşte de ameliyat olacağım” deyince...
Nüktedanlığıyla tanınan Mahmut Kocadan yine patlattı espriyi...
“Sana sporun zararlı olduğunu söyleyen olmadı mı? Her yıl on binlerce insan spor yaparken sakatlanıyor, bunu biliyorsun değil mi?” diye...
Bunun bir şaka olduğunu finalinde söyleyerek tabii...
Bodrum dönüşü, Ege Sağlık’ta buluştuk Berkhan Savaşçın ve Dündar Sabah ile...
Ve ikinci ameliyat böyle oldu.
Sağ bacak tamir edildi.
Kaslar, lifler...
Bu sefer “27 Nisan muhtırası” gibi bir kriz olmadı.
Krizlere alışmış biz gazeteciler için beklemek düşündüğünüz gibi sıkıcı...
Yeşil sahalara dönmek için biraz bekleyecekmişim.
Yarına devam...
Hissettiklerim, gördüklerim... Duyduklarım...
Her gün yazınca...
Her gittiğim yerden yazı yazmak alışkanlık oldu.
Bu bir ameliyat da olsa...

Yazarın Tüm Yazıları