Paylaş
O toplantıya ulusal medyadan da birçok meslektaşımız konuk oldu.
Aslında çoğu İzmirliydi, ya da bir şekilde İzmir ile bağlantıları olan gazetecilerdi.
Onların ortak görüşü şuydu:
“Evet, İstanbul bugün Türkiye’nin en gözde şehri... Uluslararası bütün platformlarda İstanbul öne çıkıyor. İstanbul artık dünya şehirleriyle kıyaslanıyor. Ama buna rağmen İzmir Türkiye’nin gündeminden de hiç düşmüyor. Şu, ya da bu şekilde İzmir kendini hep hatırlatıyor...”
Ben de aynı görüşteyim.
Şikayet etmek, kenti beğenmemek...
Ve sürekli aynı şeyleri konuşuyor olmak...
Tipik bir ruh haline dönüştü.
En yapıcı eleştirileri bir kenara not ediyor; diğerlerine gülüp geçiyorum.
Siz de öyle yapın...
İzmir demek; çağdaşlık demektir.
İzmir demek; daha güçlü bir demokrasi demektir.
İzmir demek; yaratıcılık, girişimcilik demektir.
İzmir demek; hayal kurmak ve bu hayalleri gerçeğe dönüştürmek demektir.
İzmir demek; hayat gustosu demektir.
İzmir demek; aşk, tutku demektir.
İzmir demek...
“Hayat demektir...”
SERBEST KÜRSÜ:
İZMİRLİ OLMAK
İzmirli olduğumu söylediğimde “belli” derler hemen...
“Havasından mı suyundan mı bilmem yarıyor size” derler...
Sokaklarında mini eteğim askılı bluzumla gece gündüz rahatça dolaşabilirim İzmir’imde...
Güneş hep göz kırpar bu şehirde... O yüzden de depresif bir kent değildir İzmir’im...
Kışın bile sıcak yatağımı bırakıp bana kalkma gücü veren enerjimi yükselten bir dosttur güneş bu kentte...
Ben denizde büyüdüm. Denizsiz bir hayat nasıl olur bilemiyorum.
Deniz nefes almamı sağladı.
Bazen Göztepe sahilinde bir bisiklet turunda, bazen iş çıkışı yaptığım Kordon sefasında... Şarabımı ya da biramı yudumlarken... Balığımı yerken… Bazen Alsancak’tan evime sahil boyunca yürüyüşte...
Bazen Karşıyaka’ya yaptığım keyifli bir vapur yolculuğunda… Rüzgarın yumuşak esintisini martılar eşliğinde içime çekerken; hep gülümserken buldum kendimi...
Vapur yolculuklarında farklı hikayeleri olan ama birbirine benzer kişilerdi yolculuğumu paylaştığım.
* * *
En çok yazlarını sevdim bu şehrin...
Çeşme’yi, Foça’yı, Kuşadası’nı, Karaburun’u...
Öğrenciyken yaz tatillerini yazlıklarımızda geçirirdik, şimdiyse hafta sonlarını dört gözle bekler olduk. Yazları hafta sonları denize girme lüksü var bu kentin...
Şehirden kısacık mesafelerde uzaklaşıp sayfiye havasına girme şansı var bu kentin...
Belki de bu yüzden yolu bu şehirden geçenler hep tatil modunda hissederler kendilerini...
* * *
Levanteni, Musevisi, Müslümanı bir arada büyümüş; okumuş, dostluklar kurmuş, düğünlerde buluşmuşlar, cenazelerde omuz omuza durmuşlar bu kentte...
Özgür bir kent İzmir’im...
İzmir insanı rahattır, sıcakkanlıdır.
Sevecendir, güler yüzlüdür...
Eğlenmeyi, yemeği, içmeyi sever.
Kapı gıcırtısında oynar İzmir’in kızları...
Akdeniz kanı vardır ruhunda bir kere...
Öyle fazla strese, riske gelemez.
Sanatçılar için de İzmir; bir enerji depolama yeridir.
* * *
Ama diğer taraftan...
Bazen kızıyorum ben bu kente...
Teknoloji, girişimcilik ve değişim çağına adapte olmasını...
Ve harekete geçmesini bekliyorum.
Beni tetiklemesini istiyorum.
* * *
Fazla mı sessiz bu aralar...
Fazla mı tepkisiz...
Dondurulmuş gibi mi...
Alışkanlıklarından kolay vazgeçmeyen...
Değişimin lokomotifi, ama sanki son dönemde biraz direnen...
Hala anneannesinin kuaförüne, aynı kafeye, aynı restorana yıllardır giden ve bundan da pek şikayet etmeyen, hatta gurur duyan bir kent...
Yenilikler pek tutmuyor bu kentte sanki...
Hangi aileden olduğun; aldığın eğitimden, donanımından daha değerli bu kentte...
* * *
Bir yandan huzurlu, kendimi güvende ve iyi hissettiğim bir şehir...
Seni içine alan, ait hissettiren bir şehir...
Bir yandan da mücadele etmeden, gelişmeden, hiçbir şey yapmadan da geçinip gidebileceğin “mış” gibi bir yaşam sürebileceğin bir şehir...
Bir süre sonra seni de kendine benzeten rahata alıştırıp “evli-çocuklu-mutlu” misyonuna yönelmeye inandıran bir şehir...
“Kendini gerçekleştirme” yi boşver, “huzurlu ve mutlu ol yeter” dedirten bir şehir...
* * *
Ben İzmir’imi seviyorum ama artık büyümesini, zenginleşmesini istiyorum.
İzmir denince sadece çevresindeki Çeşme, Urla gibi sayfiyeleriyle anılmasını istemiyorum. Kış aylarında daha aktif bir kent istiyorum.
İzmir’e gelen turistlere gururla sunacak faaliyetleri olsun istiyorum. Tematik parkları, müzeleri, Smyrna olarak, taşıdığı tarihi yansıtan turistik atraksiyonları olsun istiyorum.
İzmir’in göbeğindeki güzel fuarımızın yılın her haftası uluslararası büyük fuarlara ev sahipliği yapmasını istiyorum.
İzmir ve çevresinde geleneksel festivaller, şenlikler olsun istiyorum.
Daha canlı, daha dinamik, aile şirketlerinin ötesine geçen, başarılı beyinleri yakalayacak, iş imkanları sağlayan ve turistleri cezbeden...
Yaşayan bir İzmir istiyorum ben...
(Psikolog Manolya Özek’in kaleminden...)
Paylaş