Paylaş
Meslek büyüklerimiz bize “Objektif ol ve kal” derlerdi. Bir de “Adaletli ol...”
Gazete yaparken bu tavsiyeler hiç aklımdan çıkmadı.
Nasıl bugün “Adalet herkes için olmalı, hukuk herkes için geçerli” diyorsak ve istiyorsak; gazete yaparken de objektif olmak ve adaletli davranmamız gerekir.
Elbette her gazetecinin bir dünya görüşü var, her gazeteci seçim dönemlerinde sandığa gidip oyunu atar. Ama hatırlatmak isterim; herkes gibi bizim de bir tek oyumuz var.
Gazetecilikle siyaseti karıştırmamak gerekir.
Meslek büyüklerimizin tavsiyesi yüzlerce yılın tecrübesidir.
“Adaletli ol ki; demokrasi kazansın...”; “Objektif kal; siyaseti siyasetçilere bırak, sen haberin peşinden koş...” öyle boşuna söylenmiş sözler değildir.
Bizim düsturumuz budur.
Doğru; son dönemde sadece AK Parti’yi, sadece CHP’yi, sadece MHP’yi, sadece BDP’yi ve diğer partileri savunan gazetecilerin sayısı epeyce arttı.
Her görüşe saygım var, her gazetecinin kendi dünya görüşüne göre yazı yazma hakkı da var.
Elbette her köşe yazanını bağlar.
Ama kimse bizden körü körüne bir bağlılık, ya da bir savunma, tercih filan beklemesin.
Bizim bağlılığımız demokrasiyedir.
Bizim bağlılığımız ilkeleredir.
Bizim bağlılığımız adaletedir, hukukadır.
Bizim bağlılığımız anayasayadır.
Bizim bağlılığımız bu güzel ülkenin alışkanlıklarına, geleneklerine, menfaatlerinedir.
Bizim bağlılığımız Atatürk’ün emanetinedir.
VATANDAŞ NE YAPSIN?
Siyasetçilerinin kafası karışık olan bir ülkede vatandaşın nasıl olmaz? Halkımız haklı... Söyleyecek hiçbir lafım yok. İki saatte gündem 180 derece değişiyor; olmayacak şeyler oluyor, söylenmeyecek şeyler söyleniyor, ağıza alınmayacak küfürler ediliyor. Bunlar Meclis’te oluyor; herkesin gözü önünde, 75 milyon insanın canlı olarak seyrettiği bir ortamda oluyor.
O zaman halkımız ne yapsın; herşeyi yazabileceğini, herşeyi söyleyebileceğini düşünüyor.
Çünkü vekilleri öyle yapıyor; nezaket yerine yumruklaşma var.
Karşısındaki anlama yerine ağır ithamlar var.
Demokrasinin tarifinde siyasetçiler buluşamıyorsa halk nasıl buluşsun?
Birbirine tahammülü olmayan siyasetçileri görünce halk ne yapsın?
Yargısına güvenmeyen siyasetçi olunca; halk kimden adalet arasın?
Seçimden seçime sandığa gidip oy kullanmayı demokrasi sayan siyasetçiler karşısında; halk facebook’a, twitter’a yolladığı bir iki satır mesajla cevap vermesin de ne yapsın?
ŞUNU YAPSIN
Demokrasinin sadece sandığa gitmek olmadığını hatırlatsın.
Bunu siyasete girerek, sivil toplum örgütlerinde konuşarak yapsın.
Demokratik haklarının farkında olsun ve kullansın.
Siyasetçilerin yaptığı gibi Türkiy’ye bakmasın; “Ya bendensin ya ondansın” demesin. Karşı tarafı anlamaya çalışsın, ikna etmenin yollarını arasın.
Biraz cesaretli olsun. “Ben söyleyemem ama sen söyleyebilirsin!” demesin. Söyleyeceğini midesinde saklamasın.
“Senin polisin, benim polisim”, “Senin savcın, benim savcım” tartışmaları karşısında sivil toplum çıkıp “Polis de, savcı da tektir” desin. Diyebilsin...
Yazıyorum çünkü...
Mangalda kül bırakmayanlar; sağda solda konuşanlar, bir türlü samimi olamıyor, sahici kalamıyor.
Bunları yapsınlar yeter...
Yanlıştan dönüldü
Son yaşananlardan sonra gazetecilerin Emniyet Müdürlükleri’ne girmesi yasaklanmıştı. İstanbul 4. İdare Mahkemesi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin açtığı davayı karara bağlayarak, gazetecilerin emniyet müdürlüklerine girmesinin yasaklanması ve basın odalarının boşaltılması kararıyla ilgili yürütmenin durdurulmasına karar verdi. Bu yanlış uygulama da kalkmış oldu. Gazetecilerle polis ilişkisi düşünüldüğü gibi hiç de gergin değildir. Çünkü polis; işini iyi yapmak isteyen gazeteciyi iyi bilir, tanır. Gazeteci de polise güvenir. Bu uygulamalar aslında iki kurum arasındaki gerginliği artıran uygulamalar... Ne polis ne de gazeteci; bu gerginlikleri istemez. Yanlıştan dönülmüş oldu.
Paylaş