Paylaş
Jo Kohen, yine harikalar yaratmıştı, herkesin unuttuğu bir yeri Dirinler ile birlikte ayağa kaldırmış, herkesin buluşabileceği bir adres haline getirmişti.
Gece saat 23.00 olduğunda Banu Şen aradı.
“Alsancak’tayım, silahlar patlıyor. Herkes panik halinde” dedi.
Banu’nun silahlar patlıyor dediği yer, yemek yediği yerin 100 metre ötesinde...
Yani Banu olayları, bana canlı canlı aktarmış oldu.
Biraz sonra gecenin bilançosu ortaya çıktı.
Bir ölü, üç yaralı...
50’den fazla etrafta bulunan boş kovan...
Olayı araştırınca belli ki, bir hesaplaşma var, belli ki, mafya işin içinde...
Diyebilirsiniz ki, dünyanın her yerinde benzer olaylar olur.
Doğru olur...
Bazen ne kadar önlem alsanız da bazı şeyleri engelleyemezsiniz.
İyi, ama İzmir’de beş, on tane Alsancak mı var?
New York’taki gibi her gece seçilmiş olan 2 bin 500 tane canlı performans mı var?
Barselona’daki gibi yemek yiyecek 15 bin restoran mı var?
Amsterdam’daki gibi beş binin üzerinde eğlence merkezi mi var?
Yok...
Bunlar İzmir’de yok.
Sadece bir tane Alsancak’ımız var.
Son dönemde restoranlar, barlar kentin geneline yayılmaya başlasa da Karşıyaka’da, Balçova’da, Bornova’da yeni mekanlar açılsa da...
Yine de bir tek Alsancak’ımız var.
Yani herkesin aklına gelen ilk yer...
Bunları neden yazıyorum.
Çünkü, Cuma gecesi keyifli başlayan gece bir anda darmadağın oldu.
Çünkü, bizim gruptaki arkadaşlarımızın çocukları genellikle Alsancak’ta yemek yiyor, arkadaşlarıyla buluşup eğleniyordu.
Bir anda masaya bomba düşmüş gibi oldu, herkes telefonlarına sarıldı ve karşıdan bir ses duymak için dua etti.
Çok şükür ki, masadaki arkadaşlarımızın çocuklarına bir şey olmamıştı, ama hepsi bir canlı tanıktı.
Arkadaşlarımızın telaşını çok iyi anlıyorum.
Çünkü örneğin; cuma gecesindeki çatışmada kolundan vurulan Sinan Tantürk de arkadaşımızdı.
Çok sevdiğimiz Mehmet Tantürk’ün kardeşiydi.
Bir suçu varsa o da Alsancak’ta arkadaşlarıyla yemek yemekti.
Hepsi bu...
Tekrar ediyorum...
Bazı olayları önlemek zordur, kabul...
Ama İzmir’de birkaç Alsancak olmadığına göre, birkaç Karşıyaka, Bornova, Balçova olmadığına göre, görmeye alışık olduğumuz polis timleri neden daha fazla kendisini göstermez.
Neyse...
İzmir’in güvenlik birimleri tahmin ediyorum, en doğrusunu yapacaktır.
“Oyun bitti...”
Bir kitap tavsiyesi daha...
“Oyun bitti...”
Salim Kadıbeşegil’den...
Ne mi anlatıyor?
Yeni dünyanın beklentilerini, isteklerini...
Bir şirketin genel müdürü ya da üst düzey yöneticisi olsanız da... Ya da bir reklamcı, halkla ilişkilerci ya da pazarlama yöneticisi... Fabrikalar, tesisler, baraj hesaplamaları yapan bir mühendis veya konut tasarımı yapan bir mimar... Tesisatçı, tornacı, marangoz, hatta son ütücü... Finans uzmanı, kimyager, doktor, laborant, kurumsal iletişim ya da insan kaynakları uzmanı veya henüz daha adını bile duymadığımız binlerce meslekten biri içinde kariyerinize “anlam” katacak bir yolculuk yapıyor da olsanız...
Bugünün dünyasına yeni bir yorum getirmek zorundasınız.
Yolculuğunuz gerçekten “anlamlı” mı? Bir yandan yaptığınız kariyer, diğer yandan yaşamın içinde durduğunuz yer “anlamlı” mı?
“Oyun bitti” bunları anlatıyor.
Salim Kadıbeşegil şöyle diyor:
“Çünkü 1900’lerle birlikte dünyaya dayatılan Amerikan Doları ve yeraltındaki fosil kaynaklardan üretilen petrole dayalı sistem iflas etti. Bu oyunu kurallarını belirleyenler Wall Street duvarlarında yıkılan taşların altında kaldılar. Yeni oyunun kuralları üzerinde çalışılıyor. İflas etmiş sisteme pansuman yapmak isteyenler ile ‘yüzde 99’ söyleminin mimarları bu yüzyılı biçimlendirecek kuralları belirlemek konusunda kapışmış durumdalar.”
Salim Kadıbeşegil’e göre yaşam, siyaset, toplum yeniden biçimleniyor.
Ekonomi, ticaret, sosyal yaşam renk, kimlik, biçim değiştirecek.
Bir yandan yitirilen insani değerler yeniden keşfedilmeye çalışılacak. Diğer yandan bunların üzerine ısrarla battaniye örtmek isteyenler olacak.
Kadıbeşegil, kitabı yakın bir zamanda kaybettiğimiz Victor Ananias’a ithaf etmiş.
Telif gelirini, onun kurduğu “Buğday Derneği”ne yönlendirmiş.
Ve kitaptan bazı başlıklar;
- Sosyal sorumluluğun suyunu çıkarttık!
- Sorumluluk “bireyseldir”, “kurumsal” değil! Sosyal “hiç” değil!
- Parayı nasıl kazandığınız “sosyal sorumluluktur...”
- Parayla nasıl itibar satın alırsınız?
- Sosyal sorumluluk iş hayatının kenar süsü değildir!
- Sosyal sorumluluk raporları ve endeksleri yoksa bir “kandırmaca” mı?
- İşi “sorumluluk anlayışı” ile yönetmek ne demek?
- İşi yönetmeyi “parayı yönetmek” sanıyoruz!
- Yalan dünya yaşıyoruz...
- Güneş artık içimizi değil endişelerimizi ısıtıyor!
- “Para” saadet getirdi mi?
- Kredi derecelendirme kuruluşlarının itibarı...
- En tercih edilen deterjan İsviçre!
- Yalnız “adaların” sıkıntısını offshore hesaplar gideriyor!
- Bir ülkenin sokaklarında kan varsa satın alma zamanı gelmiştir!
- Plastik kartlarla “kırmızı başlıklı kız öyküsü” yeniden yazıldı.
- Hisse değeri; olmayan değerin masalı...
- Ya 1,5 milyar Çinli araba sahibi olursa!
- Bireyler nasıl küreselleşti?
- Bugün kaç “kilo” mutlusunuz?
- Yaşamın şablonları değişiyor.
- Teknoloji mi insanları yönetecek, insanlar mı teknolojiyi yönetecek?
- Biri bizi gözetliyor “mu”!
- Etik karnınızın ağrımasıyla ilgili bir meseledir.
- Çalışanlarına “iş” arayan işveren!
- Yönetim kurulu başkanının gece uykusu kaçınca...
- Ne etiktir, ne değildir?
- Bireyler kadar ürünler ve kurumlar da “ahlaklı” olmalıdır!
- Yeni gündem, “sabıkasız ürünlere” doğru...
- Sivil toplum değil, temiz toplum...
- Sosyal girişimcilik ruhu dünyayı kurtarır mı?
- İyi şirket, iyi hükümetten önce iyi birer “insan” olabilmek...
Paylaş