Paylaş
Bir erkek olarak utanıyorum.
Gerçekten ne yazacağımı bilemiyorum.
Son bir ayda 31 kadın cinayeti olmuş.
Cinayet de demek istemiyorum, bu bir katliam...
Savaş gibi...
İyi de savaşta mıyız?
Severek, beğenerek, aşık olarak evlendiğimiz kadınlarımızı katlediyoruz.
Çocuklarımızın önünde, ailelerinin önünde...
En son Kırıkkale’deki görüntüleri izlerken yerimde duramadım.
Emine Bulut cinayetinden söz ediyorum.
Eski eşi Fedai Baran tarafından bıçaklanıyor Emine; kızı “Anne lütfen ölme” diye bağırıyor.
Emine’nin son sözü “Ölmek istemiyorum” oluyor ama boğazı kesilmiş, bir anda kanlar etrafa saçılıyor.
Söylüyorum.
Bir erkek olarak utanıyorum.
Ne oluyor bize?
Öfkemizi niye kontrol edemiyoruz, evlenmek gibi boşanmanın da doğal olduğunu niye kabul etmiyoruz, özeleştiri yapıp hatalarımızı düzeltmiyoruz, hep karşımızda eksiklik, yanlışlık arıyoruz?
Kadınlarımıza yazık oluyor.
Çocuklarımıza yazık oluyor.
Ailelerimize yazık oluyor.
Bu cinayetleri durdurmanın yolunun da sadece ağırlaştırılmış cezalarla olmayacağını biliyorum.
İyi insan yetiştirmenin temel kuralının iyi okullar olduğunu düşünüyoruz.
Elbette iyi bir eğitim gerekli ama yeterli değil.
Çocuklarımıza daha küçük yaşlarda öfkesini kontrol etmeyi öğretmeliyiz, hayata pozitif açıdan bakabilmeyi öğretmeliyiz, bağırmadan konuşabilmeyi, diyalog kurabilmeyi öğretmeliyiz.
İnsanlığı, sevgiyi, saygıyı, adetlerimizi, geleneklerimizi öğretmeliyiz.
Ve vicdan...
Kalbimizle konuşmayı, vicdanımızın sesiyle hareket etmeyi öğretmeliyiz.
Siyaset üstü konular vardır
UZUN zamandır siyaset yapma şeklini eleştiriyorum.
Beni yıllardır takip edenler bilir. Benim doğrularım demokrasi çizgisidir, ilkelerim de evrenseldir.
O yüzden bütün siyasiler satırlar arasındaki samimiyetimi bilirler.
Türkiye’nin geleceğine çok inananlardanım.
Çünkü insanımızı tanıyorum, biliyorum.
Anadolu’da gezmediğim bölge, şehir kalmadı.
Her yerde ayrı dostlarım var.
Onlarla da zaman zaman konuşuyorum.
Siyaset insanımızı rahat bıraktığında günlük hayat daha normal oluyor.
Elbette siyasetin doğası gereği yapılanları, söylenenleri normal karşılıyorum.
Özellikle de seçim dönemlerinde bunu daha normal karşılıyorum.
Ama seçim bittikten sonra Türkiye’nin önüne bakması lazım.
Özellikle bizi biz yapan değerlerde bütün siyasilerin söz birliği yapması gerekiyor.
Yapamıyorlarsa hiç olmazsa eleştiri dozunu ayarlamalarını bekliyorum.
Ama bazen olmuyor, denge sağlanamıyor.
Biliyorsunuz İzmir’deki yangınlar hepimizi çok üzdü. Üç gün boyunca kentin en yeşil alanları, ormanları kül oldu.
Kaç hektar yandı tam rakamla bilmiyorum, aslında bilmek de istemiyorum.
Çünkü bir ağacın tek yaprağı için bile üzgünüm.
Şimdi bir vatandaş olarak isteğim bu yerleri yeniden eski halinde görebilmek...
Tabii bunun için 50 – 60 yıl gerekir.
O kadar yaşar mıyım bilmiyorum ama en azından eski haline döneceğini bilmek bile içimi rahatlatabilir.
Bir kampanya yapalım, büyük bir kampanya...
Ve herkes destek olsun.
Kampanyayı Türkiye geneline yayalım.
Başka bir şey de duymak istemiyorum, istemiyoruz.
Bazı konular siyasetin çok üstündedir.
Bu konuda da öyle...
Siyaset çözümler üretsin, siyasetin imkanlar sanatı olduğunu vatandaşa göstersin, yeter...
Yine eylül geliyor
ESKİDEN 15 Ağustos geldi mi; yaz bitti demekti benim için...
Bizim okullar bir hafta erken açılırdı çünkü...
Şimdi öyle mi bilemiyorum ama o ruh halim yıllardır değişmedi.
15 Ağustos geçti mi, kafamda yaz bitmiştir.
Ama ben de o günden sonraki günleri hep sevmişimdir.
Biraz tenhalaşan sahil kasabalarını, yazdan daha sıcak denizi, abartılmayan eğlenceyi, hayatımdaki asıl dostlarla birlikte akşam yemeklerini...
Ve eylül...
En sevdiğim aylardan biri...
15 Ağustos’tan sonra eylül yaklaşmıştır ve Ege’nin en keyifli zamanı gelmiştir.
Paylaş