Paylaş
Bir alışkanlığım var. Bir türlü vazgeçemediğim, vazgeçmek istemediğim.
Biliyorum; bazılarınız benim gibi düşünüyordur, belki de aynı şeyleri yapıyoruzdur. Bugün size bundan bahsetmek istiyorum.
Telefon rehberimde yüzlerce kişinin telefonları, adresleri, mail adresleri kayıtlı...
Bazıları dostlar listesinde, bazıları hayatı ortak paylaştıklarım, bazıları da gönül verdiklerim, kalbimi kaptırdıklarım...
Benim listelerim uzundur.
Okuldan, işten, oturduğumuz çevrelerden, sivil toplum örgütlerinden, yurtdışından; en önemlisi de gönülden bağlı olduklarımın listesi...
Artık bugünün telefonlarında binlerce kaydı saklama olanağınız var, yani eskisi gibi dolan rehbere yer açmak için arada bir silmek zorunda kalmıyorsunuz.
İsmi girip bir tuşa basıyorsunuz; o kişiyle ilgili bütün detaylar anında önünüze geliyor.
İsterseniz fotoğraf da ekliyorsunuz; o dostunuzla, o yakınınızla birlikte çektirdiğiniz fotoğrafı da kaydedebilirsiniz.
Seçenek çok, alternatifler çok, yapılabilecekler çok... Ne güzel...
Ben teknolojinin bu imkanlarını seviyorum; canım sıkılınca, canım yakın bir dostun sesini duymak isteyince telefonumdaki istediğim listeden birini seçip arıyorum, sohbet ediyorum.
Bu beni çok rahatlatıyor, beni hayata bağlıyor, bozulan moralimi anında tamir ediyor, yük sandığım şeylerin aslında geçici olduğunu hatırlatıyor, sıkıntılarımın anlık umutlarımın uzun olduğunu bana söylüyor.
Samimi bir ses, sıcak bir sohbet bütün yorgunluğumu alıyor.
Bende adeta sakinleştirici, bir Prozac etkisi yapıyor.
Elinizdeki bir de akıllı bir telefon ise bu konuşmaların tamamını görüntülü de yapabiliyorsunuz. İstersen Avustralya’da ol, istersen dünyanın en ücra köşesinde; gönül verdiğin, kalbini kaptırdığın, duymak istediğin ses görüntüsüyle karşında...
Geçen gün gece yarısını yine geçmişti; salonda oturmuş, radyodan Ferdi Özbeğen’i dinliyordum. Ölüm haberini alır almaz, Türkiye’deki birçok radyo normal akışını kesip Özbeğen şarkılarını çalmaya başlamıştı.
Kendime bir kadeh şarap koydum; telefonumu elime aldım, o vazgeçemediğim alışkanlığım aklıma geldi.
Telefon rehberine girdim; sıradan, A’dan Z’ye doğru ilerlemeye başladım.
Yapamadığım, vazgeçemediğim şu...
Öyle yakınlarım, sevdiklerim, arkadaşlarım, dostlarım, kalbimi kaptırdıklarım aramızdan, bu dünyadan ayrıldılar ki...
Bu isimleri telefonumdan silmek bana sanki onları hayatımdan çıkarmak gibi geldi hep...
Elbette biliyorum; anılarım, yaşadıklarım, konuştuklarım, tanıklık ettiklerim hep benimle olacak, hafızamdan hiçbir zaman gitmeyecek ama...
Yine de “Sil...” tuşuna basmak; o dostluklara hep ihanet gibi geldi bana...
Ferdi Özbeğen söylüyordu.
“Anılar şimdi gözümde canlandılar; anılar anılar beni bu akşam ağlattılar. Benden uzak durma ne olur, bu kalbi sensiz taşıyamam. Artık benim olmasan bile seni görmeden yaşayamam. Yüzünü görmeliyim, sesini duymalıyım, anıları yaşamalıyım...”
Çocukluğuma gittim, gençliğime, İzmir’e, Fuar’a, Golf Restoran’a, Golf’un sahibi unutulmaz insan Zahit Örel’e, sahnede Ferdi Özbeğen...
Özbeğen’in yakın dostları, benim de yakınlarım, kuzenlerim, sevdiklerim, arkadaşlarım, ailem...
Elimdeki albümde bazı fotoğraflar o mutlu günleri bana hatırlatıyor ama çok daha fazlası benim o sınırsız arşivimde; hafızımda, beynimin içinde...
Yüzlerini artık görmesem de; seslerini artık duymasam da; anıları, anılarımızı yaşamak için işte telefonumdaki o isimleri silemiyorum ben...
Silemiyorum...
Paylaş