Paylaş
İzmir’i “büyük köy” diye tanımlayan kardeşim...
“Cuma günü İzmir’de kimse kalmaz” diyen kardeşim...
Hep Çeşme’yi bahane eden ama Çeşme’den çıkmayan kardeşim...
Dört, beş kişi bir araya geldiğinde eleştiren ama topluluklarda susan kardeşim...
Hep maziden bahsedip, geleceği az konuşan kardeşim...
“İstanbul başka...” deyip, İstanbul’da birkaç gün kaldıktan sonra, “İzmir’den başka yerde yaşanmaz” diyen kardeşim.
Sürekli şikayet edip İzmir’e tek tuğla koymayan kardeşim...
Hep İzmir’in Türkiye’nin ilklerini yaptığını söyleyip, şimdi seyreden kardeşim...
Sivil toplum örgütlerinde koltuk kapma yarışında olan kardeşim...
“Burada hayat yavaş akar” diyen kardeşim...
Alsancak’tan, Karşıyaka’dan çıkmayan kardeşim...
Lafım sana...
Artık bırak şikayet etmeyi, gereksiz kuruntu yapmayı, her fırsatta aynı şeyleri söylemeyi...
İzmir’i küçümsemeyi, İzmir’i beğenmemeyi...
İstemezükçülük yapmayı...
Her şeye karşı çıkmayı...
İzmir ne senin sandığın kadar geri bir yer, ne de senin gördüğün yerde...
Biraz silkinsen, biraz gündemini değiştirsen, biraz kabuğunu kırabilsen, biraz dünyayı takip etsen...
Bu coğrafyanın bulunmuş bir mücevher olduğunu göreceksin.
Kulağa hoş geliyor da
“Kentsel dönüşüm” sözü kulağa çok geliyor ama... Beni yine de korkutuyor. Çünkü istisnasız bütün kentlerimizin ne yazık ki bir karakteri yok. Mimari bir estetikten bahsetmek mümkün değil. Belki de dünyanın en plansız kentleri Türkiye’de... Bakmayın, “Güzel İzmir” lafına... Karşıyaka’nın, Alsancak’ın Kordon’undan girin içerilere, bakın neler karşınıza çıkacak. Bizde “kentsel dönüşüm” denince, “Eksiler yıkılacak yerine yenileri yapılacak” diye algılanıyor. Kimse iyi bir mimariden bahsetmiyor.
İzmir’in soğuğu
İstanbullu, Ankaralı dostlarımız gelince şaşırıyor, “İzmir bu kadar soğuk olur muydu?” diye.
İzmir soğuk olur, hem de buz gibi olur.
Hele bir poyraz eserse, hele denize yakın bir yerdeyseniz, donar kalırsınız.
Yani Erzurum’daki eksi 20’ler üşütmez de, İzmir’in beşi, altısı dışarıda durmanıza izin vermez.
O yüzden İzmir’in soğuğu da meşhurdur.
Derbiye devam
Kimin kazandığından daha çok, maçın atmosferine daha çok takmış durumdayım. Madem dünyanın en önemli 24’üncü derbisi Karşıyaka–Göztepe karşılaşması, o zaman bütün kurguyu değiştirmemiz gerekmez miydi? Ama yapamıyoruz.
- İki rakip ama aynı zamanda iki kardeş kulübün taraftarları aynı anda stada girip, aynı anda çıkamıyorlar mı?
- İlla da bir takımın taraftarının saatler öncesinden tribünlere girmesi mi gerekiyordu, hem de bu soğukta...
- Taraftarı bu kadar ayırır, karşı karşıya getirirseniz bunun adı güvenlik mi olur onu da bilemedim.
- Cezalar artırıldığına, yönetmelik çok net olduğunu göre bir taraftar takımına niye zarar vermek ister? Meşale yakmak, küfretmek, koltuk kırmak, stada zarar vermek sonuçta ceza demekse; neden meşale yakılır, neden küfredilir, neden koltuk kırılır, neden stada zarar verilir.
- Göztepe taraftarı çok uzun yıllar hak etmediği bir ligde takımlarını desteklemek zorunda kaldı. Karşıyaka ise yıllardır şampiyonluk özlemiyle yanıp tutuşuyor. Göztepe’nin Karşıyaka’ya, Karşıyaka’nın Göztepe’ye ihtiyacı olduğunu artık kim niye anlamıyor?
Paylaş