Paylaş
1 hafta önceydi… Geçen hafta Denizz aşırı kutlamalar başlıklı yazımda da bahsettiğim gibi Pare’ciğim 4.yılımız için bir Sofya seyahati planlamıştı. Bu haberle havai fişekler patlatsam da yılbaşı kutlaması ve yıl dönümü kutlamasını birleştirdiğimizden habersizdim. Yılbaşı ve yıl dönümümüz arasında iki hafta vardı, Caner beye göre bu kısa zamanda iki kutlama olmazmış. Bananeydi Caner bey bunu hesaplasaydı Kasım’da sevgili olsaydık. Hem Kasım’da aşk da başkaydı. Sonuçta iki özel günü de kutlamasak olmazdı. Bir koç burcu olarak en yakın arkadaşları yay olan ben, Aralık ayının tümünü kutlamalarla geçirmiştim. Arkadaşlarımın doğum günleri yetmedi, bizim yıl dönümü ve yılbaşını da yurt dışında kutlarsak Aralık aynı pek güzel bir şekilde kapatır, yeni yıla içimiz rahat bir şekilde merhaba diyebiliriz diye düşünüyordum. Ama olmadı sayın seyirciler, ben yılbaşında Roma’ya gideriz diye düşünürken, meğersem İstanbul’da arkadaşımızın evinde olacaktık. Yani anlayacağınız hayaller Roma, gerçekler Ataşehir Kent Plus’tı… Allah’tan çok sevdiğimiz bir insandı. Neyse biz bu anın tadını çıkaralım ve Bugaristan’a dönelimdi.
Süpersonik bir fikirle aydınlandık ve Kapıkule’ye kadar kendi arabamızla gitmeye, oradan sonra da Sofya’ya kadar Metro Turizm’in otobüsleriyle devam etmeye karar verdik. Çünkü arabamızın pasaportu yoktu, bir o eksik kalsındı hiç gerek yoktu. Çünkü Metro’nun otobüsleri hem çok rahat hem çok ucuzdu. Zaten cumartesi sabahı trafik de yoktu, kendi arabamızla sınıra kadar Buray’ın son albümünü dinleyerek pek coşkulu bir şekilde gittik. Hatta Deli Divane dinlerken insta storylerimle takipçilerimi boğduğum gözlerden kaçmadı. Neysee Caner pimpiriği yüzünden 12’deki otobüs için sabah 6’da uyanmanın müthiş huzuru içindeydim. 5 termos kahveyle anca kendime gelmiştim, zaten afyonum patlamaya akabinde de acıkmaya başladığımda biz kapıkuleye gelmiştik. Sanki bize dakiklik madalyası vereceklerdi. Bu Caner arada sırada Türk olduğunu unutuyordu. Türkiye’de gerçek bir Alman gibi yaşıyor, bu yüzden çift olarak herkesi, her şeyi bekleme rekorunu yıllardır elimizde tutuyorduk. Otobüsü tam 1 saat bekledik. Neyse sinirlenmeyecektim çünkü sonuçta tatile gidiyorduk.
Otobüsümüz geldi, benim için çoğunlukla uyumalı, bol salyalı bir yolculuktu. 6 saatlik otobüs yolculuğu boyunca birçok kez uyudum uyandım, her uyandığımda da Caner maç izliyordu. Pes ti doğrusu. Bu maçlar şifreli değil miydi? Beni mi kandırıyorlardı? Bu çocuk her yerde, her durumda nasıl maç izleyebiliyordu? Geniş çaplı araştırmalarım sonucu telefonuna Digiturk’ün “Dilediğin Yerde” isimli uygulamasını indirdiğini fark ettim. Benim bundan sonraki en birinci vazifem o uygulamayı silmekti. Çok üzgünüm Digiturk, ilişkimizin geleceği için bunu yapmak zorundaydım!
Otele vardık. Ben sırt çantamı bıraktım, Sofya sokaklarında milyorlarca fotoğraf çekeceğim için saçımı başımı düzelttim, kırmızı rujumu tazeledim ve rahat dolaşabilmek için sırt çantamdaki ruj, allık, parfüm, cüzdan gibi en temel ihtiyaçlarımı minnak çantama transfer ettim. Bu sırada dakikler profesörü Caner de dışarı çıkmak için hazırlıklarını tamamlamıştır diye düşünüyordum ki bir de ne göreyim! Caner yayılmış Beşiktaş-Gaziantep maçını izliyor. Hem de böyle içten küfür ede ede filan. Bari gözünün, ağzının ucuyla izle be adam, Sofya’dayız maç izliyorsun bari çaktırma. İçimden yine o aynı cümleyi geçirdim. “ Neyse sinirlenmeyecektim çünkü tatile gelmiştik.”
Maçın ilk yarısı bitti, akabinde otelin de wifisi yavaşladı. Hayatımda wifinin yavaşladığına bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum. Karnım çok açtı ama Caner’e çıkalım çıkalım diye baskı yapmak istemiyordum. Benim baskılarım sonucu değil, doğal yollarla bitmişti Caner Beyin maç keyfisi. Kendimizi otel odasından atmamız ve Soya sokaklarını, restoranlarını alt üst etmemiz an meselesiydi ki bir de ne görelim!
Sokaklar Christmas sebebiyle bom boştu! İn cin Sofya sokaklarında top oynuyordu, tüm restoranlar kapalıydı. Resmen aç kalmıştım. 45 dakika otel odasında durmasak belki bir restoranı açık yakalayabilirdik diye düşündüm ama sinirlerimi yatıştırmam çok sürmedi. Sonuçta Sofya’da tatildeydik dimi Deniz’cim, sakin Deniz’cim. Geçti.. geçti.. Gazabımdan korkmuş olmalı ki Caner kanının son damasına kadar mücadele etti ve Vitosha bulvarında açık bir restoran buldu. Sofya’daki en güzel restoranlar ve mağazalar Vitosha bulvarındaydı. Kendimi Japonya’da hissetmiş olmalıydım ki ben de noodle söylemek gibi bir gaflet de bulundum. Bu konuyu hızlı bir şekilde nazar o nazar deyip geçmek istiyordum. Bu sırada Caner hamburgerini hüp hüp hüpletiyordu. Daha fazla zorlamayacaktım ve hemen Akdeniz sularına doğru açılıp güzide İtalya’mızdan lazanya söyledim. Bulgaristan’da da olsak İtalya hiçbir zaman yanıltmazdı. O Deniz’in birtanesiydi. Caner’in bütün ofsaytlarının üzerini çizip söylediğim Bulgar şarabıyla temiz bir sayfa açmıştım. Otele dönerken bardağımda kalan son şarabı şişeye döküp, şarabı yanımda götürmek istediğimde Caner çok utandı ama kimse görmeden onu da hallettim. Sonuçta, bu devirde tutumlu olmak çok önemliydi.
Ertesi gün dondurucu soğukta Sofya sokaklarını alt üst ettik. Adalet sarayı, National Art Gallery, Ivan Vazov National Theatre, Chathedral Church Sveta Nedelya, Chathedral Saint Alexandar Nevski gibi kaba tabirle gitmeyeni dövüyorlar diyebileceğimiz her yeri gördük. Vitosha bulvarında en az 5 tur attık hatta 24 yaşında olan ben gaza geldim 14 yaşıma geri dönmek için Bulgaristan’ın güllerinden yapılan ünlü gül suları, geceli gündüzlü güllü kremler aldım. Bu arada gül kokusunu hiç sevmem ama kadın kaç yaşında olursa olsun, nerede olursa olsun hep kadındı. Bu kremlerle o kadar gençleşeceğim ki, bundan sonraki yazılarımı size ilk okuldan yazacağım. İşte öyle tebeşir, teneffüs, ip atlama, sek sek filan…
Yine gezmeli, tozmalı çok güzel bir #denizzasiri tatili oldu. Elimden geldiğince instagramdan bu seyahati an be an paylaştım. Dileyen @denizzgok ten Bulgaristan başta olmak üzere diğer seyahatlerimin de detaylarına ulaşabilir. Nerede olursak olalım, gezmeyi ne kadar seversek sevelim, bu gezilerin en güzel tarafı İstanbul’a dönmek oluyor her zaman. Bir de ben kedim suşiyi ve sinemia kartımı çok özlüyorum. Döner dönmez ilk yapacağım şey suşiye sarılmak ve sinemia kartımla hemen sinemaya gitmek. Bir sürü güzel film gelmiş, bedava izlemeyelim de ne yapalım. Eğer haftada birkaç kere sinemaya giden biriyseniz hemen bir sinemia kartı edinmenizi öneririm, böylelikle her gün bir bedava bilet hakkınız oluyor. Zaten üç kere gittiğinizde aylık verdiğiniz parayı amorti etmiş oluyorsunuz. En kötü ihtimalle aylık parasını peşin verdik abiii diyip sinemaya gider, iki güzel film izler, sanat damarlarınızı beslersiniz. Her gün bedava film izliyorsam, eve dönünce kedim mır mır yapıyorsa, bir de haftasonuna yurt dışı tatili ayarlayan bir sevgilim varsa hayat bana güzel demektir. 2017 size daha güzellerini getirsin. Seviliyorsunuz, örtmen geldi bye!
Paylaş