Paylaş
Siz deyin üçüncü ben diyeyim beşinci dakikasında evin kapısı yumruklanmaya başladı. Düşünün daha Harry, okul dışında büyü yapma yasağını delmemiş, o kadar. Allah Allahtı her halde ev sahibi yedi ceddini de almış bana misafirliğe gelmişti. Oysa ki kiramı bu ay sadece on beş gün geçirmiştim diye düşündüğüm dakikalardaydık. Kapıya Pembe Panter yürüyüşü yaparak gittim, akabinde fonda da Pembe Panter müziği çaldı tabi. Dırın dırın, dırın, dırın dırın, dırın dırın dırııııın, dıdıdırıııın! Kapının deliğinden baktım, herhangi bir insan kafası gözükmemekteydi. Kalbim yerinden çıkma alıştırmaları yapıyordu. Muhtaç olduğum kudretimi ve damarlarımdaki asil kanı aldım ve sanki yürek yemiş gibi kapıyı açtım!
Kapıyı açtım bir de ne göreyim! Bizim kızlar grubunun en Hobbiti Aslı karşımda. Delikten baktığımda görememem aşırı normalmiş yani. Genelde ağzı kulaklarında, etekleri zillerinde neşeli olan kız iki göz iki çeşme ağlıyor. Ay koş, koş, yetiş, yetiş Melisa Melisa diye içeri dövüne dövüne girdi. Sadece yüklem, özne ve ikilemeden oluşan cümleleriyle rahmetli Türkçe örtmenine mezarında iki ters bir düz haroşe yaptırdı. Deniz bu durur mu ben de yapıştırdım tabi. Ay ne oldu, ne oldu?
İkilemeleri bir kenara bırakıp normal cümle kurmamız gerekirse, Aslı göz yaşlarını silip Yetenek Sizsiniz’de çeyrek finalden yarı finale yükselmeye çalışan rapçiler gibi saydırmaya başladı. Ay Melisa sevgilisiyle bir restoranda yemek yiyormuş. Sonra çocuk “ ben yapamıyorum Melisa, ama sorun sende değil ben de” demiş, faktır go olup gitmiş. Melisa da orada popiş popiş kalmış yine anlayacağın. Sonra da restoranın tuvaletine kendini kitlemiş ağlıyor. Nasıl yani Melisa şuan elalemin restoranının tuvaletinde kitli ve ağlıyor mu? Bendeki de soru sanki bizim restoranımız var da orası elalemin restoranı oldu. Hayır sanki burada takılmam gereken en önemli şey de buydu. Neyse bana bunu şimdi mi söylüyorsun Aslı diye hönkürdüm, Aslı bu durur mu o da misliyle karşılık verdi tabi. Hem de bu sefer Yetenek Sizsinizde finale yükselmiş rapçiler gibi. Telefonuna baksan görürsün Deniz kafa, whatsappın adeta bir haneye tecavüz yaşadı, aramaktan telefonunu ağlattık ama oooohhhh ( burada televizyona baktı usulca, şaka şaka bayağ sert baktı) sen burda Hayrı Pıtır keyfindesin, arkadaşların kimin umrunda!
Harbiden telefonuma bir bakarım ki, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde beyaz masa olsam bu kadar çağrı ve mesaj almazmışım. Telefon üç dakikada coşma ötesi bir şey yaşamış. Ay tamam dedim hadi çıkalım hemen ne duruyoruz. Hemen acil durum alarmı verildi, savaş boyaları sürüldü ve Görevimiz Tehlike ekibi olarak, iki kişilik dev kadro Melisa’yı düştüğü bataktan, aman restoranın tuvaletinden kurtarmaya doğru yola çıktık.
Restoran kapanmak üzereydi ve tuvaletin önünde bir çalışan ordusu vardı. Melisa, muhtemelen iki saat önce “ başka bir arzunuz var mı? “ yok biz hesabı alalım” muhabbeti yaptığı garsonla şu anda ilişkisinin geldiği noktayı konuşuyor, garson Melisa’ya “ üzülmeyin hanfendi size başka adam mı yok?” diyordu. Tamam dedim olay mahalini boşaltalım Emniyet Amiri ve Savcı hanfendiler geldi. Aslı’yla tuvaletin önüne hemen olay yeri şeritlerini çektik, garsonları oradan uzaklaştırdık ve tüm ikna kabiliyetimizi yanımıza alarak Melisa’yı dışarı çıkarmaya ikna ettik. Önce tuvaletten sonra restorandan dışarı çıkarmaya ikna ettiğimiz güzeller güzeli arkadaşımızın göz yaşlarını ve çenesine kadar inen rimellerini, bir dost eli dokunuşu az biraz tükürükle sildik. İlk gördüğümüzde emekli rock şarkıcılarına benzeyen Melisa, şimdi sahneye çıkmadan önce gözüne limon sıkan ve soğuk havaya rağmen açık havada elli bin kişiye konser verdiği için burnu kızaran pop şarkıcısı seviyesine gelmişti. Arkadaşımızı önce tuvaletten sonra restorandan çıkarıp göz yaşlarını sildiğimizde her şey bitti sanmıştık. Amacımız onu evine götürüp, çikolata, battaniye, dost kucağı yaşam ünitesine bağlamaktı. Ama ayrılığın Murphy kanunlarını hesaba katmamıştık!
Karşımıza çıkan ilk taksiye bindik. Az önce gayet tontik olan kız taksiye biner binmez başladı ağlamaya. Sustur susturabilirsen. Biz biraz camları açalım kız hava alsın dedikçe Melisa ısrarla camları açtırmıyordu. Taksici abi sen git, milyorlarca erkek parfümünün içinden, şu kızın sevgilisinin parfümünü sür. Olacak iş miydi? Taksi buram buram, Melisa’nın mutluş günleri, romantik ötesi anları, sarılmaları, uyumaları kokuyordu. Sevgilisinin kokusunu duyan Melisa’nın ağlaması daha da şiddetlenince Aslı’yla cebren ve hileyle camları açtık. Beyne biraz oksijen giderse sorunu çözeriz diye düşündük. Ama ayrılığın en Murphysi bizim yakamızı bırakacak gibi değildi.
Taksici abi dedim aç radyoyu da şöyle cıptıs cıptıs müzik dinleyerek gidelim, keyfimiz yerine gelsin. Abi tabi Aşkı Memnu dizisinin en “ Ölüyoruum anlasanaaağ!” sahnesinin içine düşmüş, hiç sesini çıkarmadan direkt açtı radyoyu. Allahım dedim içimden, hep zor durumda sana sığınıyormuşum gibi hissetme ama nolur böyle acıklı bir şarkı çalmasın. Yoksa bu işin sonu hastanede bitecek. Duam kabul olmuş olmalı ki böyle hareketli bir yabancı şarkı çıktı şansımıza. Derken Melisa’dan yanıt gecikmedi “ aaaahhhh bu bizim şarkımızdııııığ!” Hay dedim Murphy senin gibi kanunun ben bir buçuk kilo baklavayla diyetini bozayım inşallah!
Bu yolun bir an önce bitmesi gerekiyordu yoksa biz eve gidene kadar Melisa taksinin kapısını açıp kendini son yolculuğuna uğurlayacaktı. Allahtan bebek kilidi diye bir şey vardı ki sadece bebekler için değil, terk edilen kızlar için de olduğunu o gün anlamıştık. Radyo kanalını değiştirmiş, camları açarak da içerideki parfüm kokusunu kapı dışarı etmiştik. Hava ve zemin, sağ salim ağlaşmadan eve gitmek için uygun gözüküyordu. Zaten eve de on dakikalık bir mesafe kalmıştı. Bu mesafede başka ne olabilir ki diye düşünürken, eve gidene kadar tam yirmi tane Melisa’nın sevgilisinin arabasından gördük. Her seferinde plakasına bakacağız diye gözümüz çıkıyordu ya da en iyi ihtimalle camdan düşüyorduk. Melisa da her seferinde “ bu onun arabasııığğğ” diye ağlamaya devam ediyordu. Murphy lerin ardı arkası kesilmiyordu… Kabus henüz bitmemişti!
Eve varmıştık, artık güvenli bölgedeydik derken kapıyı açmamızla Melisa’nın ağlayarak kendini halıyla buluşturması bir oldu. Portmantoda sevgilisinin hırkası duruyordu. “ Geçen gün üşümüştüüm sende kalsın demiştiiiiiğ” diye kendini oradan oraya attı bizimkisi. Ay yeterdi Murphy be! Daha ne kadar vuracaktın derken, bizimkisini taşıdık yatağına. Battaniyesini serdik üzerine, envai çeşit çikolatayı da koyduk mu önüne, göz yaşlarını sildik, sarıldık sevdik onu. Artık arkadaşımızı muhtaç olduğu yaşam ünitesine bağlamıştık. Artık ver elini, “ amağaan boşver her şey olacağına varır” ver elini “ yok yok o senden vazgeçemez zaten” Sonra fal kapatmalar, “ için kararmış, yüreğin hoplamış ama yakın zamanda aydınlığa çıkacaksın”lar. Ardından uykuya dalmalar… Ohh be ne gündü ama sonunda uyudu kız biz de rahat bir nefes alabiliriz artık derken, Melisa’nın whatsapp ı öttü. Rahmetli Vivaldi mezarından kalkıp gelse bu şekilde öttüremezdi. Az önce beşinci rüyasını görmek üzere olan Melisa öyle bir fırladı ki yataktan, Veli Efendi hipodromunda ayrıl da gel sesleri yükseliyordu...
Sonuç sizi şaşırtmayacak beybisiler. Tabii ki mesaj Melisa’nın annesinden geliyordu. Çünkü ayrılığın Murphy kanunları bunu gerektirirdi. Kaptanınız Denizz Aşırı konuşuyor, ey ayrılanlar veya ayrılmak üzere olanlar: Murphy’nin ayrılık kanunları, sevgilinizden ayrıldığınız dakikadan itibaren ensenizde olacaktır. İşte bu vaziyette bile muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda ve her Pazartesi Hürriyet.com.tr’de Denizz Aşırı’da mevcuttur! Her ne olursa olsun, şu sihirli ve tedavi edici cümleyi hiç aklınızdan çıkarmayın “ böyle olması gerekiyormuş.”
Bolca güldüğümüz, sevdiklerimizden ayrılmadığımız bir hafta olsun… Bir haftalığına ayrı kalacağız ama özlerseniz @denizzgok instagram hesabıma beklerim. Örtmen geldi byee!
Paylaş