Zikzak borsası...

Borsa bir haftada yüzde 16 değer yitirdi. Düşüşte Kopenhag zirvesi, Kıbrıs ve Irak kadar, AKP’nin yönetim tarzı da etkili oldu. İstikrarlı yönetimin yeni adı “zikzak yönetimi” imiş. Öyle diyor Tüsiad... O zaman borsa da zikzak borsası.

Haberin Devamı

Bu aralar bakıyorum da bütün gazetelerin baş sayfalarında onun adı, onun resmi ve onun açıklamaları. Gazetelerde çıkan fotoğraflarına bakıyorum, kafasının üst tarafındaki saçlar dökülmüş. Şakaklara doğru kırlaşmış hatta beyaza kesmiş. Gözler sanki birer kıvılcım kuyusu! Üzerinize bir dikildi mi o gözler, allah muhafaza, kaçacak delik arar, “Aman bu bakışlar böğrümü delip geçecek, gençliğime doyamadan, dünyadan murad alamadan göçeceğim” diye dövünürsünüz.

O kadar şey yani. Hele o asil burnun altından iki yana fışkırmış çelebi bıyıklar... Kaytan değilse de kaytana çeyrek var. Sinirlendiğini bıyıklarının titremeye başlamasından anlayabiliyorsunuz. Davudi sesi ile konuşmaya başladığında “Vay babam, çeyreklik toplar Sakarya’nın öte yanını dövmeye başladı, az birazdan başlar Büyük Taarruz” dememek mümkün mü? Yaşasın Ali Coşkun.

Haberin Devamı

Bir çoğunuz belki sadece TV’den ya da gazetelerdeki fotoğraflarından tanıyorsunuz lakin ben, bizzat kendim, zat-ı şahaneleri ile 3 Kasım gecesi Hürriyet Medya Towers’ta düzenlenen “Election Party” esnasında tanışma fırsatı buldum. Sağolsun lütuf gösterip elimizi sıkmış ve hatta jöle ile dikeltilmiş saçlarımıza bakıp “Ne o seçim sonuçları mı saçlarını diken diken etti” diyerekten ve ciddiyetinden kıl kadar taviz vermeyen gevrek bir kahkaha savuraraktan, latife bile eylemişti şu fakir kuluna.

O akşam sadece zat-ı şahaneleri değil başka AKP’li milletvekilleri de mevcut idi davet sahasında; iş dünyası, ekonomi, finans, siyaset ve yabancı ülke temsilcileri de cabası. Atmosfer inanılmazdı, hoşgörü mesajları adeta yağmur oldu döküldü, sel oldu aktı, yel oldu esti. Ve fakat ben daha o akşamdan hafif hafif işkillenmeye başlamıştım. Niye mi?

O akşam davette finans dünyasının üst düzey temsilcileri de hazır ve nazır idiler. Salona girdiğimde davete icabet etmiş bulunan bankacı kısmını biraz huzursuz görmüş idim. Bir iki yıl öncesine kadar yanına yaklaşmak için 20 güvenlik görevlisi, 9 X-ray cihazı, bir mayınlı arazi, 25 SAS eğitimi almış sekreter aşmanız gerekirdi bu bankacıların.

Haberin Devamı

Lakin kriz herkes gibi onları da tepetaklak edince burasının Türkiye olduğunu anladılar. Kendini İsviçre’de bankacı, Wall Street’te borsacı olarak tahayyül eden ve dahi öyle yaşayan bankacı kısmısı, ölümlü olduğunu hatırlayıp biz zavallı paryalara biraz daha yakın alaka göstermeye başladı. Her musibette bir hayır, vardır netekim.

Her neyse efendim, genelde puro dumanlarını savura savura, Pierre Cardin takımlarının etiketlerini aça aça dolanmalarını beklediğim bankacı kesimini, alıcı kuş pençesine düşmüş keklik yavruları gibi bir araya sokulmuş ve sessiz görünce “hayırdır inşallah” diyerek hafiften yanlarına yaklaştım. (Haa, bir de bankacı kısmısı gazeteci milletinden oldum olası hazzetmez.

Haberin Devamı

Daha öce bir milyon kere tanışmış, aynı masada oturup yemek yemiş ve hatta bir mevzu üzre münakaşa ve münazara eylemiş olsanız dahi, önce şöyle hafiften bir kaşını kaldırıp, tepeden tırnağa bir süzmeden ardından da “tanışmış mıydık” diye sormadan söze girmezler.) Hal-hatır, hoş-beş faslını bi’ tamam eda eyledikten sonra halet-i ruhiyelerinin neden 6 gol yemiş takım taraftarı gibi olduğu meselesine vakıf olmayı başardım.

Hani Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndaki batık bankalara, açıkları kapansın diye Hazine tarafından IMF’den gelen paranın 13 katrilyonluk kısmı tahvil olarak aktarılmıştı ya, AKP’liler, başta da zat-ı muhterem, bu paraya göz dikmişmiş. Bankacılar da o yüzden böyle garip, mahzun ve biçareymiş. Ama Allah için, kendileri adına istemiyorlarmış bu parayı. 3-4 katrilyonluk kısmını memura-işçiye dağıtacaklarmış.
Konuya biz de vakıftık az buçuk, gittik zat-ı şahaneyi bulduk, işin aslını astarını esas sahibine sorduk. Öyle bir karşılık, öyle bir cevap verdi ki şuncacık aklım başımdan uçayazdı.

Haberin Devamı

“Tabii, ki” dedi. “Bu paranın (TMSF kapsamındaki bankalara aktarılan paranın) 3’te 1’lik kısmını memura-işçiye vereceğiz. Devlet sadece bankalara mı borçlu efendi! Memura da, işçiye de borçlu. Öderiz borcumuzu biz de”
“Ne zaman olacak bu icraat” diye soracak olduk, “Hemen bu hafta dağıtırım!” deyi karşılık verdi.

“Ama bu para bono olarak duruyor. Dağıtmak için ister istemez bono satacaksınız. Ya faiz zıplarsa” dedik.
Demez olaydık, suratımızı şöyle bir tepeden tırnağa süzüp “Vah vah. Delikanlı da pek gençmiş. Eceline susamasa keşke” dercesine bir bakışla ne derse beğenirsiniz: “Bana ne, benim sorunum değil”.

Biz de hani laftan anlamaz, dayaktan uslanmaz kesimden olduğumuzdan, ha babam de babam soruyoruz. “Ama” diyecek olduk, “Bir de enflasyon meselesi var. Bu kadar büyük bir miktar, hele de kasım ayında piyasaya girerse talep enflasyonu yaratmaz mı?”

Haberin Devamı

Amman diyim sayın okuyucu, ben bugüne değin o kadar röportaj yaptım, Mobius’undan Soros’una, Demirel’inden (Sevda olanı) Avşar’ına bir sürü insana soru sordum, hiç birinde böyle açık dimağ, böyle kıvrak zeka, böyle siyaset diye çarpan yürek ve böyle hazır cevap görmedim. Dedi ki “Anket yaptım. Sordum işçiye memura bu parayla ne alacağını, sonra onları tedarik eden esnafa sordum nedir durum diye. Talep edilenlerin hepsi depolarda varmış. Yeni üretim olmayacak yani. Enflasyona bir şeycik olmaz”.

Bu cevap üzerine öyle boş boş bakmışım arkadaşların sonradan anlattığına göre. Bir süre de kendime gelememişim.

İşte bende alarm zilleri ondan sonra çalmaya başladı. Müteakiben de Abdüllatif Şener bir yandan, Yaşar Yakış öbür taraftan, bugüne kadar geldik. Çok değil bir buçuk ay önce Türkiye’nin “şansı”, Özal ruhu diye tanımlanan yerlere göklere sığdırılamayan AKP hükümetinin yönetim tarzı zikzak yönetemi oldu çıktı.

Borsayı da işte bu kriterlerle değerlendirmek durumundayız el mecbur. Bakalım o zaman İMKB 100 Endeksi bu hafta içinde ne kadar değer yitirmiş. Hemen endeks değerlerini hatırlayalım. 12 Aralık tarihi itibariyle seans sonu kapanışı 13.146. Perşembe akşam kapanışı ise 11.125. Bu hesaba göre imkb 100 Endeksi 12 Aralık’tan bu yana yüzde 16 oranında değer yitirmiş durumda.

Bir de dolar bazında endeks rakamına bakmakta fayda var. 3 Kasım tarihine kadar 0.6-0.7 cent aralığında hareket eden endeks, seçimlerin hemen ardından hızlı bir hareketle 0.8-0.9 bandı içerisine yükseldi ve hatta kasım başlarında 0.9 cent seviyesinin de üzerine çıkma denemeleri izledik.

Gerek gündemin yoğunluğu, gerekse piyasanın endekste yaşanılan yükselişi paraya çevirme isteği borsa üzerinde baskı yarattı. Bu baskı nedeniyle de 12 Aralık tarihine kadar İMKB 100 Endeksi dolar bazında 0.8-0.9 bandını yukarı yönde kırma başarısını gösteremedi.

Kopenhag Zirvesi sona erip Türkiye elinde ne oduğunu bir türlü anlayamadığı, üzülse mi sevinse mi bilemediği bir sonuçla karşı karşıya kalınca borsa yatırımcısı da kendi iç gündemine geri dönmek zorunda kaldı. Orada da Irak operasyonu, hükümet üyelerinin ekonomi yönetimi ile ilgili olarak yaptığı çelişkili açıklamalar ve hukuki düzenlemelerdeki beceriksizlikler borsa yatırımcısı üzerindeki baskıyı artırınca satışlar hızlandı ve endeks balıklama bir dalışla 11.000 puan sınırına indi. Aynı şekilde çakılan dolar bazında İMKB 100 Endeksi rakamı da 0.65 cent seviyesine gelip dayandı.

Son bir kaç gündür endeksteki aşağı hareketin sona erdiğini anlatmaya çalışıyorum. Bunu iddia ederken de işte yukarıda saydığım süreç sonrası İMKB 100 Endeksi’nin indiği seviyeyi delil olarak gösteriyorum. Çünkü İMKB 100 Endeksi’nin tarihi seyri içerisinde dip noktada iki önemli seviye var. Biri 0.50 cent seviyesi, diğeri de 0.65 cent seviyesi. Endeks kriz dönemlerinde bile 0.50 cent’in altına inmedi. Orta halli sıkıntı dönemlerinin dip noktası ise 0.65 cent.

Şimdi gündemdeki gelişmeleri göz önüne alarak endeksin muhtemel hareketini tahmin etmeye çalışalım. Ne demiştik 3 kasım’dan hemen sonra endeksin seyrini tahmin etmeye çalışırken: “Kopenhag’a kadar iyi. Kopenhag’dan çıkacak karar yönü belirler ama asıl önemli olan hükümetin icraatı.”

Yani şimdi borsanın umudu AKP hükümetinin icraatı. Ama orada da bir sürü sıkıntı olduğunu görüyoruz. Tüsiad ekonomi yönetiminin yaptığı gafları “artık acemilik sınırlarını aşan” cümlesi ile tanımlamış. İş adamı huzursuz. Dolar ve faiz yükselmeye, borsa düşmeye başladı, piyasalar huzursuz. AKP hükümeti ise acil olarak bu yönde bir adım atacağına Tayyip Erdoğan’ı başbakan seçtirmek için “Anayasa değiştirmece” oyunu oynuyor (ki biz bu oyuna Özal döneminden şerbetliyiz).

Çok söze gerek yok çünkü dün de söyledik asıl mesele güven ve siyasi istikrar. AKP güven konusunda oldukça cömert bir kamuoyu tarafından karşılandı ama bu krediyi çok kısa süre içinde tüketme sınırına geldi. Acilen ekonomi ve piyasaların güvenini yeniden kazanmazsa durum biraz daha karmaşıklaşacak.

 

Yazarın Tüm Yazıları