Japonya 'nın yeni başbakanı , Junichiro Koizumi , ülkenin yeniden harekete geçmesi ve mali bünyesini onarması için gerekenlerin , ne kadar sıkıntı verici olursa olsun , yapılacağını belirtiyor.Bu aynı zamanda ABD Başkanı George W. Bush'unda yapılmasını istediği şey anlamına geliyor.Ama Koizumi vaad ettiğini başarır ve Japonya 'da işleri yoluna koyarsa , bu süreçte ABD 'de işler bozulucak.
Başkan Bush , Japonya 'nın mali sıkıntılarının üzerine kesin bir kararlılıkla gitmesini istiyor.Bunun için de , sorunlu şirketlerin iflası ve kurumsal borçların bir an önce tasfiyesini istiyor.
Basit gerçek ? Eski Keynezyan ekonomilerin izole edilmiş ve korumacı çevrelerinde bu dünyanın geri kalanını etkilemeyen etkili bir strateji olabilir. Ama sınırsız ve uluslar üstü ekonomide karşılaşacağımız etki farklı olacaktır.
Tohyo Life Insurance durumu anlatmak için iyi bir örnek oluşturuyor .Tokyo Lıfe ,yıllarca iştiraki olan Daiwa Bank'tan mali yardım alarak , kötü performans gösteren faaliyet alanlarının açığını kapattı.Ama buna rağmen son 5 yıldır asıl işi olan sigorta ödemelerini gerçekleştiremiyor.Eğer Tokyo Life 'nin bu sıkıntılı borçlarının üzerine neşter vurulur ise şirket kaçınılmaz olarak iflas edecek.Ardından da Tokyo Lıfe 'a kredi açan Daiwa Bank gelecek.
Resmi istatistiklere göre Tokyo Life benzeri batık kredilerin toplam tutarı en az 1 trilyon dolar seviyesinde.
Bu kredi çöplüğünün temizlenmesi , Japonya üzerinde oldukça ciddi sorunlara yol açacak ama asıl büyük sıkıntıyı kaçınılmaz olarak ABD yaşayacak. Mali sistemdeki büyük yıkıntıyı temizlemek için kaçınılmaz olarak , yüksek getirili ABD enstrümanlarına yatırılmış olan ve ABD 'nin son 10 yıl içinde gerçekleştirdiği kesintisiz büyüme sürecinde büyük yol oynayan , devasa fonları geri çekmek zorunda kalacak.
Hiç şüphe yok ki , Başkan Bush , Japonya'daki tedavinin ABD üzerindeki etkisine tanık olunca süreci tersine çevirmek isteyecek.
Japonya 'daki mali krizib en önemli nedeni kredilerin yanlış sınıflandırılması ve batık ya da şüpheli alacakların karşılıklarının ayrılmasında usulsüzlük yapılması olarak tanımlanabilir.
Japonya 'da krediler dört sınıfa ayrılıyor ;
1. sınıf : Sorunsuz şirketlere karşılık ayrılmaz.
2. sınıf : Kötü perforrmans veren şirketlere ( Örneğin 3 ay geri ödeme yapamayanlara )%25
3. sınıf : Batma tehlikesi olan şirketler %75
4. sınıf : Tam batık şirketlere verilen kredilerin % 100 karşılık ayrılır.
Bu karşılıkların ayrılması konusunda hükümet net tanımlama getiremedi. Özellikle de " dikkat gerektiren " ya da " iflas tehlikesi " gibi tanımlamalar yeterince açık olmadığı için bankalar tarafından kendi doğrultusunda yorumlandı.
Yani kısacası sorunlu krediler için ayrılması gereken kaynak tam olarak ayrılmadı.
10 yıl önce ülkenin batık kredi tutarı 2 trilyon dolar seviyesindeydi. Bunda 1989 ' da şirketlerin aktiflerinin önemli bir kısmını oluşturan gayrimenkul fiyatlarının % 80 düşüşü de etkili oldu.10 yıl içinde sorunlu kredi miktarı 1 trilyona indirildi ve şimdi asıl tasfiyesi zor olan 1 trilyonluk kısım kaldı.
Ama özellikle uluslararası Muhasebe Standartları'nın ( IAS ) baskısı ile Japon bankaları bu yılki bilançolarında şeffaf olmak zorunda kalacak ve böylelikle ülkenin en esrarlı alanlarından biri gözler önüne serilecek.
ABD ekonomisi , hükümeti , endüstrisi ve bireysel tüketicisi uzun yıllar Japonya'daki istikrarsızlığın kaymağını yedi. Japon ekonomisine ve Japon mali kurumlarına güvenin azalması ile 10 yıl boyunca devasa Japon fonları ABD piyasalarına aktı.
Japon Fonları'nın ABD 'ye alınması'da Clinton yönetimini'nin Japonya 'ya verdiği " faizi düşür , kamu harcamasını artır ve iç tüketimi körükle " tavsiyesi ile hız kazandı.
Japon hükümetleri ile mali problemleri çözmek için , dışarıya kaçan fonları ülkeye yeniden çekmek için çabalayacağına bu tavsiyelere uydu. İç tüketimi artırmak için habire para saçıp dururken , bir yandan da sıcak para ABD'den çıkmasın diye 0 faiz politikasını yürürlüğe koydu Buna bir de iki ülke arasındaki faiz marjını açan " Gneenspan büyüsü " eklendi ve piyasa istihrarı arttıkça sıcak para ABD tercihini geğiştirmedi. Bu durum da sırasıyla ABD borsaları 'nın patlamasına ve doların değerinin artmasına neden oldu.
Kısacası Clinton - Gneenspan ekibi ABD - Japonya arasındaki para akış köprüsünü tek yönlü tutmayı başardı.
Ama bu bilinç Bush yönetimi tarafından iyi anlaşılamamış görünüyüor.Oysa Clinton yönetimi'nin mikro yöneticileri , Japonya'daki gerçek bir temizliğin , ABD 'nin yeni ekonomisi'ne yönelk potansiyel tehdidin farkındaydı.
Ve ABD piyasası artık süper likit olmanın pek de keyifli olmadığını fark ediyor. Örneğin Nasdag 1 yıl içinde % 65 değer yitirdi ki bu da 4 trilyon dolara tekabül ediyor. ABD nüfusunun % 80'i direkt olarak ya da emeklilik ve yatırım fonları aracılığı ile borsaya yatırım yapmış durumda , buna bağlı olarak ortaya çıkan ... etkisi de tüketivi borçlarını roketlemiş durumda
Borsa düşüşüne bağlı olarak gelişen aktif fiyatlarındaki gerilemenin , ABD orta sınıfı üzerindeki , etkisi acı verici olacak.Çünkü Bush 'un 10 yıllık plan dahilinde gerçekleştirmeyi düşündüğü 1.6 trilyon dolarlık vergi indirimi 4 trilyon dolarlık kayıbın yanında oldukça küçük kalıyor.Bu çerçevede ABD tüketicisi 'nin ne vergi indirimine ne de Gneenspan 'in faiz indirimini coşkuyla karşılamaması anlaşılabilir oluyor.
Japonya 'nın 1 trilyon dolarlık batık kredisini işte bu çerçevede değerlendirmek lazım.Ülkenin GSMH 'si 5 trilyon dolar seviyesinde.Buna karşılık , yıllık vergi geliri ise 0.5 trilyon dolar.Yani 1 trilyon dolarlık baık krediyi tasfiye etmek için , Japon Fonları'nın ülkeye çekilmesi şart.
ABD 'nin 450 milyar dolarlık bütçe açığını finanse eden , ABD tüketicisine refah sağlayan Japon fonlarının , ülkeden çıkışı genelleşirse sonuç ne olur ? Önce ülke ekonomisi bir likidite krizine girer , ardından da her iki ülke daha hızlı çöküşe geçer.
İkinci adımda ise ABD yatırımcısı hiç bir sıkıntı duymadan parasını Wall Steet 'ten çekip , örneğin euro enstrümanlara yatırır.Zincir reaksiyon etkisi ile de dolar daha fazla değer yitirir, ABD dışına fon çıkışı hızlanır.
Amerikan rüyası , 10 yıldır girişimcinin ruhu üzerine kuruldu ve dünya ile ABD arasındaki ( özellikle Japonya ) faiz ve istihrar farklarına dayanarak büyüdü.Yukarda bahsedilen fon transferi gerçekleşirse büyük bir piyasa düzeltmesi sonucu ülke ekonomileri denge noktasına gelecek.
Bu düzeltme sonucunda da ABD , akif kalitesinin dünyanın geri kalanından bağımsız olmadığını fark edecek.Gerçek aktif değerleri ortaya çıkacak.
Peki en çok kim acı çekecek ?
Japonya 'ya yaşanması beklenen sermaye akımının 550 milyar dolar civarında olması muhtemel , ve bunun da 320 milyar doları ABD tahvillerinde.Japonya ABD tahvilleri'nin yaklaşık % 10'unu elinde bulunduruyor ki bu tek başına tüm diğer ülkelerin paylarından fazla.
Ayrıca servetini büyük oranda borsaya borçlu olan ABD tüketicisi , bir ekonomik gerilemeye karşı Japon tüketicisinden daha az dayanıklı. Japonlar herşeyin en kötüsüne hazırlıklı.Amerikalılar ise değil.Japonya'da tüketici ABD'ye oranla daha esnek.Hitit bireysel tasarruf oranı yüksek , borçlar düşük.Japon halkının sadece % 8'i borsa ile ilişkili.Yani Tokyo Borsasın'ndaki bir düşüş halkı çok etkilemeyecek.
İşsizlik bir dizi kurumsal iflastan sonra artabilir ama % 4.4 olan işsizlik oranı'nın iki haneli rakamlara çıkması Japon halkında paniğe neden olmayacak.Geleneksel Japon aile yapısında fertler birbirlerinden yükümlüdür ve aynı evde 3 nesil birden rahatlıkla yaşayabilir.
Ama Japon malı kurumları etkiyi biraz daha ağır ve daha uzun süreli hissedecek.Diğer kayıpların yanısıra kur farkından doğan kayıplar artacak.Çünkü bu şirketler 1980'lerden bu yana Japonya'nın dolar karşısında 235 'ten 125'e inişi sırasında ABD tahvili aldı.Dolar değer yitirdikçe bu şirketlerin zararları da artacak.
Ayrıca Tokyo Borsası 'nın % 45'i Japon mali kurumları 'nın portföyünde bulunuyor.Borsa düşüşü de bu kurumlar ve istirahlerini de vuracak.