Paylaş
Dün akşam Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki en üst düzey karar organı olan Ortaklık Konseyi toplantısından sonra açıklanan Ortaklık Belgesi’nde yer alan unsurlar bir çok insanı şaşırtmışa benziyor. İlginç... Oysa Ortaklık Belgesi’nde yer alan kimi konuların zaten aylardır vurgu yapılan konular olduğunu, kiminise yeni gelişmeler olduğu için ilk fırsatta karşımıza çıkarılacağını bilmeyen yok sanıyorduk. Ama bu belge ile yeni bir şey öğrenmiş olduk. Çıkan mesajların sertlik derecesine bakıldığında “Avrupa Birliği, başta Fransa olmak üzere, AB anayasası oylamalarını etkilememesi için 3 Ekim’e kadar Türkiye’den düşük profille gitmesini istedi” iddiasının doğru bir iddia olmadığını ortaya koyuyor.
Avrupa Birliği Ankara Anlaşması’nın imzalanmasını istiyor, istemekle kalmıyor bir an önce de limanlarınızı Rum gemilerine açın diyor. Güvenlik güçlerinin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde aşırı şiddet kullanmasını eleştiriyor.. Başbakan Erdoğan’ın basına karşı açtığı davalar ve bir kaymakamın Nazi Almanyasını hatırlatan uygulama girişimini kabul edilemez buluyor. Ermenistan ile ilişki kurulmasını istiyor. Dini azınlıklar meselesi yine gündemde. Aleviler ve diğer dini azınlıklara özgürlük verilmesi gerektiği belirtiliyor ve Heybeli Ruhban Okulu’nun açılmasını istiyor. Belgede ilginç bir başlık daha var. Sivillerin ordu üzerindeki kontrolünün tam sağlanmasını istiyorlar.
Tüm metinde yer alan ifadelerden tek olumlu olanı ekonomi ile ilgili gelişmeler. Türkiye’nin IMF ile birlikte uyguladığı ekonomik programın başarılı sonuçlarına ise övgüler var.
Bu arada ABD’den sonra AB ile de aramızdaki ilişkilerin gerilmeye başladığını görüyoruz. “Türkiye’yi AB’ye taşıyan” iktidarın tavrı sertleşiyor. Başbakan “Türkiye rehavete kaapıldı” diyenleri “Asıl AB rehavete kapıldı. Teati mektubunu bir türlü gönderemediler” sözleriyle yanıtlıyor. Ayrıca Kıbrıs’ta yaşanılan hayalkırıklığı da daha yüksek sesle dile getiriliyor. Başbakan Avrupa’yı açık açık PKK’ya, terörizme destek vermekle suçluyor.
Dışarda durum böyleyken içerde de türban tartışmaları yeniden alevlenmiş durumda. Önce Cumhurbaşkanı, ardından Genelkurmay Başkanı ve son olarak da Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın açıklamaları Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı’nı açıkça eleştiremeyen çevreler Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın açıklamalarından sonra daha yüksek sesle şikayet etmeye başladılar.
Bunlar sadece ana eksenlerdeki gelişmeler. Bu kadar gergin bir ortam olmasına rağmen yine de piyasaların iyi dayandığını söylemek gerek. Şu anki umudumuz mayıs ayı ortalarında imzalanması beklenen yeni stand-by. Bu yüzden borsa hala destek seviyelerinde tutunabiliyor ya da Hazine dünkü ihalelerinde çok fazla yara almadan hatta iyi sayılabilecek oranlarla borçlanabiliyor.
Fakat olur da stand-by biraz daha gecikir ya da AB ile Türkiye arasındaki gerilim bir şekilde düşmezse çok da fazla bu seviyelerde tutunamayacağız.
Paylaş