Paylaş
Aşağı yöndeki hareketin sınırlı olduğunu endeksin 22 bin 500 puanın altına inmeyeceğini hatta bugün ya da yarın 23 binlere doğru bir hareket yaşanabileceğini belirtmemiz lazım. Çünkü hemen hemen tüm borsacılar piyasaya para girişi olduğunu teyit ediyor. Bunun yanısıra birinci seans itibariyle piyasada bekleyen alım emirlerinin de 11 trilyon lira civarında olduğunu görüyoruz... O yüzden hareket en kötü ihtimalle kısa vadede yatay ama orta vadede 23 binlerin üzerinde bir hareket göreceğiz...
Avrupa Birliği ile ilgili haberlerin piyasa üzerindeki etkisini tartışmak artık anlamsız. Çünkü ekonomik beklentiler geri itildi. Hatta bakınız efendim, IMF ile imzalayacağımız yeni üç yıllık stand-by anlaşmasını bile afilli bir biçimde “Katılım Öncesi Ekonomik Program” (KÖEP) olarak duyurduk. Oysa KÖEP’in ayrıntıların bakın, ki çok fazla bulamayacaksınız, aylardır konuşulan makro hedefler bir kere daha tekrar edilmiş. Bilmediğimiz bir tek ayrıntı bile yok. Ekonomi yetkilileri KÖEP açıklamalarının arasına, “borcu da düşüreceğiz, 3 yılda 15 milyar dolar yabancı sermaye de çekeceğiz” gibi söylemesi bile insanın hoşuna giden cümleler sıkıştırıyorlar ama bunlar sadece hedef. Gerçekleşmenin ne olacağı belli değil.
Şunu söylemek isterim sevgili okuyucu; AB meselesini tartışıyorken artık şu noktayı kesinlikle unutmamamız lazım. Hatta en iyisi şu cümleyi post-it’leyip gözünüzün önünde bir yere yapıştırın:
AB 17 aralık’ta Türkiye’ye 2005 yılı içinde bir müzakerelere başlama tarihi verecek. Bu kesinleşti.
Ama...
Avusturya Gazetesi Die Presse’nin de belirttiği igibi yolda önümüze engeller çıkararak, bizi bezdirmeye çalışarak, “Soykırımı kabul edin, Apo’yu hapisten çıkarın hatta Mandela yapın, Ermeni soykırımını kabul edip Ermenistan’a bir miktar toprak verin, Güney Kıbrıs’ı tanıyın” gibi Türkiye’nin bam teline dokunacak talepler ileri sürerek. Böylelikle Türkiye’deki milliyetçi, sağ, hatta islamcı dalganın yükselmesini ve kendilerinin reddetmesine gerek kalmadan Türkiye’nin vazgeçmeseni isteyecekler. Bu aralar gördüğümüz tartışmalar da işte tam bu noktada şekilleniyor. Ama Türkiye de boş durmuyor gibi. En azından öyle görünüyor...
Şimdilik en önemli gündem maddesi ise Kıbrıs...
Dün hem Başbakan hem de Dışişleri Bakanı Türkiye AB’ye tam üye olmadan Kıbrıs’ın tanınmayacağını açık açık ifade etti. Bu konuda ne kadar direnebilirler orası meçhul. Bu konu şimdi tartışma masasında...
Bu soruların yanıtını ararken, bugün sabah CNN TÜRK’te Yeni Gün programında yayımladığımız Kıbrıs ile ilgili bir haber dikkatimi çekti. CNN Türk Ankara Diplomasi muhabiri Osman Sert’in yazdığı ve En azından Türkiye’yi bezdirmeye çaalıştıkları alanlardan biri olan Kıbrıs konusunda Türkiye’nin tavrının ne olacağını anlatan bu haberi bir hatırlatalım:
17 Aralık yaklaşırken Türkiye Kıbrıs konusunda bir strateji oluşturmaya çalışıyor. Ankara'ya göre 17 aralık öncesi açıklanan tasllak metinde pazarlığa açık bir ifade var. Diplomatik kaynaklar Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Rum kesiminin resmen tanınması talebinde bulunmadığını düşünüyorlar. Bunun yerine ileriye dönük bir niyet beyanında bulunulmasının yeterli olabileceği belirtiliyor. Kritik süreçte Ankara Kıbrıs’taki referandumu ve referandum sürecinde verilen sözleri de AB'ye hatırlatmaya hazırlanıyor.
Ankara'nın elindeki en önemli koz nisan ayında yapılan birleşme referandumu. Bu süreçte Türkiye'nin rolü ve Rum tarafının karşı tavrı Avrupalılara hatırlatılacak. Hem BM'nin aldığı kararlar hem AB Komisyonu’nun kilit isimlerinden Verhaugen'in açıklamaları hatırlatmalarda esas olacak.
Türkiye'den Kıbrıs konusunda bu aşamada ek bir istekte bulunulamıyacağı; Kıbrıs Rum kesiminin Ankara tarafından tüm adanın tek temsilcisi olarak tanımanın ise zaten sözkonusu olamıyacağı vurgulanıyor.
Peki ne olacak. Bu soruya yanıt verilirken taslakta Kıbrıs’la ilgili bölüme daha dikkatli bakmak gerekiyor. Dışişleri bu bölümde daha sonra doldurulmak üzere kritik bir boşluk bırakıldığına işaret ediyor.
Taslakta "Türkiye'nin Ankara anlaşmasını yeni üyelerini de kapsayacak şekilde güncelleştirilmesi kararından memnuniyet duyulduğu" ifade ediliyor. Ancak Türkiye'nin alacağı kararın şekli zikredilmiyor. Metinde bunun için bir boşluk bırakılmış.
Diplomatik kaynaklar AB'nin bu maddeden vazgeçmesinin zor olduğunu, ancak Türkiye'nin bu çerçevede ileriye dönük bir "niyet. beyanında" bulunmasının yeterli olabileceğini belirtiyorlar. İsim zikredilmese de bunun dolaylı olarak Kıbrıs Rum kesiminin tanınması anlamına geleceği, ancak Türkiye'nin Rum kesimiyle diplomatik ilişki kurması gibi bir zorunluluğu içermiyeceği kaydediliyor. Rum kesiminin diplomatik ilişki kurulması ise Ankara'ya göre ancak tam üyelik safhasında gündeme gelebilir.
Bütün bunların yanında Türkiye'nin AB ile yürüteceği üyelik müzakerelerinin her aşamasında Kıbrıs Rum kesiminin de masada olacağı gözardı edilmiyor. Ankara bu nedenle 17 Aralık öncesi ve sonrasına dönük bir Kıbrıs stratejisi oluşturmaya çalışıyor.”
Serin kanlı olama zamanı. Yatırımda da, diplomaside de...
Paylaş