Hazine Müsteşarlığı Türkiye’nin en eleştirilemez kurumlarından biri. Hani Merkez Bankası özerk diyoruz ama hiç olmazsa birileri haklı haksız Merkez Bankası’nı eleşirebiliyor, karşı fikirlerini sunabiliyor. Oysa Hazine’nin stratejileri veya politikaları hakkında kimse tek bir eleştiriyi dillendirmeyi bile aklına getirmiyor. Hazine dün bir açıklama yaptı ve kısa vadeli kağıtlarla uzun vadelileri değiştireceğini bunun için de zaman zaman ihaleler açacağını söyledi. Bu açıklama ile ilgili ayrıntıları aşağıda bulacaksınız.
Ama şunu da söylemeden geçmemek gerek, bu hafta içinde gerçekleştirdiği iki ihalede 5,5 hatta 6 katrilyona kadar üstelik fonlama maliyetinin altında bir faizden borçlanma şansına sahip olan Hazine’nin bunu yapmak yerine faiz düşüşü gazını pompalaması, yani az borçlanarak faizi aşağıya çekme çabası anlaşılır gibi değil. Çünkü her iki ihale çerçevesinde bakılırsa gelen teklifin sadece yüzde 60’ı karşılandı. Yosa faizde bir puanlık bir artışa tahammül edilebilseydi belki de 28 Ocak kağıdını değiştirmek gerekmeyecekti. Bu ihalelerin ayrıntılarına bakarsak şunları görüyoruz:
182 bono ihalesinde
Bileşik faiz : yüzde 30,53
Net satış: 1.120 katrilyon TL
ROT satışı: Kamulara 48 trilyon TL, Özel bankalar 260.7 riyon TL
Eh, yavaş yavaş... Satışa ne zaman geçerler peki? Bunu bilmek zor. Ama şunu biliyoruz ki yabancı yatırımcılar 2000 yılında borsa yoluyla 3 milyar doları ülkeden çıkartmış. Oysa bu aralar henüz alım yapmakla meşguller.
Ofisin bir tarafını boydan boya kaplayan geniş pencerelerden dışarıya bakıyorum. Pencereler geniş ama maalesef pek öyle iç açıcı bir manzaram yok. Karşımda TEM ve bağlantı yolları ve ilerde İstanbul’un yeni yerleşim bölgelerinden Halkalı ve İkitelli. Üst üste dizilmiş binalar, mavi camlı iş merkezleri, inşaatlar ve gün boyu durmadan akıp giden arabalar, arabalar, arabalar... Eskiden, günün hemen her saatinde, TEM yolu kenarına dizilmiş, yere bağdaş kurumuş, sigara üstüne sigara tüketip yoldan geçen arabaları seyeden insanlar görürdüm. Onları her gördüğümde arabaları seyretmekten nasıl bir keyif aldıklarını anlamak için kafa patlatır ama ne yazık ki herhangi bir sonuca varamazdım.
Şimdi oturduğum bu masa başından görebildiğim tek yer bu tuhaf “manzara” olunca ister istemez ben de arabaları seyretmeye başladım ve inanır mısınız farkında olmadan ben de keyif almaya başladım bu işten. Bunun bir de çalışan iş makinelerini seyretme versionu vardır ki akıllara ziyandır. Neyse ama Hürriyet Medya Plaza’da olmanın da bir ayrıcalığı var. Halkalı ve İkitelli sekinleri sadece arabaları seyrederken ben inip kalkan uçakları da seyredebiliyorum. Deli eğlenceleri işte... Bu arada az önce hayatımda ilk defa iki gökkuşağını bir arada gördüm. Biri bugüne kadar gördüğüm en belirgin gökkuşağıydı, ikincisi biraz daha silik. Sonbahar böyle şeyler yapabiliyor bazen.
Siz de duyuyorsunuzdur; son aylarda piyasalarda yaşadığımız hareketli günleri 2000 yılı başındaki büyük yükselişe benzetme eğilimi bir hayli net hissedilmeye başlandı. Kıyaslamaları hep 1999 sonu ve 2000 başı ile yapıyoruz. Bunu yapmak zorundayız çünkü o tarihten bu yana sürekli bir kriz içinde yaşıyoruz. Son hatırladığımız iyi dönem 2000 yılı başı çünkü.
Piyasanın iç dinamiklerini bir yana bırakalım bugün ve başka bir pencereden, yabancı yaıtrımcı penceresinden bakalım bir de piyasaya, borsaya. Yükseliş nereye kadar sürer sorusunun cevabını bulmak için yabancı yatırımcıların işlemlerinden yararlanmaya çalışalım. Bugün yabancı yatırımcıların borsada eylül ayı işlemleri ile ilgili ayrıntılar açıklandı. Yabancı yatırımcılar eylül ayında borsada toplam 1,2 milyar dolarlık alım yapmış, buna karşılık da 938 milyon dolarlık satış gerçekleştirmiş. Yani eylül ayında yabancı yatırımcının borsadan gerçekleştirdiği toplam hisse senedi alımı tutarı 310 milyon dolar. Temmuz ayından bu yana yabancı yatırımcının kademeli olarak alıma geçtiğini de rakamlara bakarak biliyoruz.
Yabancı yatırımcıların 2003 yılında borsadaki işlemlerine bakarsak karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:
* Ocak 119 milyon dolar alım
“Robert Kokshoorn Malezya’da fiber kablo üreticisi bir fabrikanın sahibi. 2003 yılının başında fabrikasını yeni yatırımlarla büyütme kararı aldı. Her girişimcinin yapacağı gibi yatırımını finanse etmek için bankanın yolunu tuttu. 16 milyon dolarlık krediyi rahatlıkla alan Kokshoorn krediyi geri öderken faiz ödemeyecek. Çünkü krediyi aldığı banka İslami finans sistemi çerçevesinde çalışıyor. Yani faiz yerine her ay fabrikanın karlılığına bağlı olarak belirli bir yüzdeyi bankaya ayırıyor. Kar payı ortaklığının bir başka biçimi yani.”
Business Week dergisinin 13 Ekim tarihli nüshasından alıntılanan bu satırlar İslami finansın dünyada her geçen gün artan ağırlığının en önemli kanıtlarından biri. İslami bankacılık Türkiye’nin uzak olduğu bir kavram değil. 80’li yılların sonundan itibaren özel finans kurumları sayesinde bu konuyu biliyoruz. Ama bugün itibiyle Malezya’nın ulaştığı seviyeyi yakalamaktan çok uzak görünüyoruz. Malezya islami finansın dünyadaki en iyi uygulayıcılarından biri konumunda.
Bir kaç bin dolarlık taşıt kredisinden milyonlarca dolarlık bono ihraçlarına kadar her alanda uygun enstürmanlar geliştirmiş durumda. Hata o kadar başarılı ki, islami finansın beşiği olan ortadoğu ülkelerini çoktan geride bırakmış durumda. Ülke çapında 20 banka İslami finans çerçevesinde bankacılık hizmeti veriyor. Sermaye piyasasına baktığımızda dolaşımdaki yatırım fonlarının yüzde 16’sı yine İslami kurallara uygun şekilde geliştirilmiş. Kuala Lumpur Borsası’nda işlem gören şirketlerin 700 kadarı da yine İslami kurallar çerçevesinde “helal” kabul edilen şirketlerden oluşuyor.
İslami finansın üzerine oturduğu iki temel prensip var.
* Verilen borçtan faiz almamak. Bunun yerine kar ve zarara ortak olmak
* Üretiminde, satışlarında veya hizmelerinde alkol, domuz ürünleri, kumar ve sigara gibi haram ya da mekruh kabul edilen unsurara yer vermeyen şirketlere yatırım yapmak.
Aslında şeriat kurallarına bakıldığında çeşili mezheplere göre helal ve haram kavramları çeşitleniyor. Buna bir de “mekruh” kavramı eklendiğinde işler iyice karmaşıklaşıyor. Malezya’nın müdahalesi ise tam bu noktada ortaya çıkıyor. İslami finansı standartlara kavuşturma çabası Malezya’nın finans alanındaki öncelikli çabası durumunda.
Malezya geçen kasım ayıda Uluslararası Para Fonu ve İslam Kalkınma Bankası ile ortak bir proje geliştirerek İslami finans standartlarını oluşturma amacıyla bir İslami Finans Hizmetleri Kurulu kurmak için çalışmalara başladı. Malezya’ya göre Kurul, 10 yıldır çeşitli merhalelerden geçen islami finans sektörünün oluşumunda son adımı temsil ediyor.
Borsa 1,5 cent seviyesine kadar yükselebilir mi? Bu soru son günlerde tüm yatırımcıların kafasını meşgul eden en önemli soru olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorunun yanıtını vermeden önce neden 1,2 cent seviyesi değil de 1,5 cent seviyesi bu kadar önemli olduğuna bakalım. Çünkü endeks bugün itibaiyle 1,2 cent seviyesini geçti. Hem de öyle ıkına sıkına değil gayet net bir hareketle, seansın ilk yarısı itibariyle 1 katriyona yaklayan işlem hacmi ve yaklaşık 8 trilyon liralık net alımla üstelik. Yani geçen ayın hedef seviyesi olan 1,2 cent zaten aşıldığı için teknik olarak bir yukardaki en güçlü dirence odaklanıyoruz. Yani 1,5 cente.
Çünkü 1,5 cent seviyesi, dolar kurunu 1 milyon 350 bin lira olarak kabul edersek, yaklaşık 21 bin puan endeks seviyesine denk geliyor. Yani İMKB 100 Endeksi’nin tarihi zirvesi burası. 1999 yıının son ayında aşanan büyük yükselişin tepe noktası. Yani bir anlamda da psikolojik bir seviye. Üstelik tl bazında zirve burası ama dolar bazında 1999-2000 yükselişinin zirve noktası 3,5 cent seviyesinde. Yani aslında çok da devasa bir yükseliş beklentisi değil 1,5 cent beklentisi.
Bunun yanısıra bir sürü olumlu gerçekleşme sözkonusu. Imf ile son yolların en sorunsuz gözden geçirmesini tamamlamak üzereyiz. Enflasyon rakamları olumlu. Türkiye’in yurtdışı borçlanmasında olumlu adımlar atılıyor ve son olarak da islami tahvil konusu konuşulmaya başlandı. Bunlar da borsanın 1,5 cente gidişini destekleyen diğer önemli gelişmeler. Hele bir de özelleştirmeler konusunda istenin adım atılırsa o zaman 1,5 cent hedefi daha da kolaylaşacak. Kısa vadede ise en önemli mesele olan Irak’a asker gönderme tezkeresinin Meclis’ten sorunsuz geçeceği beklentisi borsadaki harekete güç veriyor.
Tabi bu durum önümüzde hiç risk yok demek değil. Öncelikle piyasaların neredeyse tamam gözüyle baktıkları teskere meselesi ilk riski oluşuruyor. Tamam ben de kendi adıma hükümetin bu sefer 1 Mart’taki acemiliği sergilemeyeceği ve tezkereyi Meclis’ten geçireceğini düşünüyorum ama bir de sonrasını düşünüyorum ben bunlara ek olarak. Yani Irak’tan ilk tabut geldiğinde toplumsal tepkinin boyutunun ne olacağını mesela. Ya da özelleştirmelerde istenen hedeflerini yakalanamamasını. Çünkü THY reddetse de piyasada herkesin dilindeki söz bu özelleştirmenin gelecek yıla ertelendiği yönünde. Sonra AB ilerleme raporu meselesi var. Evet bu raporda Türkiye’ye ilişkin olumlu ve cesaretlendirici tanımlamaların kullanılacağı herkesin ortak görüşü ama AB bunu bedava yapmayacak. Verhaugen’in de dediği gibi: Her şey tamam, tek sorun Kıbrıs! Karşılık belli netekim.
Yatırımcı bu riskleri göz önüne almadan karar vermeyecek. Ama tabii ki alternatif piyasalarla ilgili olarak dün yazdıklarımızı da unutmadan.
Cumartesi günü 6 saatlik bir toplantının ardından Yüksek Seçim Kurulu kararını açıkladı. Seçimler yenilenmeyecek, yola devam. Bu kararın siyasi boyutu tartışmaya açık olsa bile piyasalar açısından tadından yenmeyecek bir karar anlamına geldi. Borsa son 40 ayın en yükseğine çıktı, faiz fonlama maliyetinin altına indi, dolar Cuma günkü 1 milyon 400 bin liralık kapanış seviyesinden 1 milyon 360 bin lira kadar geriledi, yani 40 bin lira birden!
Siyasetin gölgesi piyasaların üzerinden kalkınca endeksin 1,5 cente yani TL bazında 20 bin puana doğru hareketinin önündeki önemli bir engel de kalkmış oldu. Bu tespitimizin sonuna kadar arkasındayız. Ama peki ya diğer piyasalarda alt ve üst sınırlar neresi?
Önce dolarla başlayalım. Dolar açılışta 40 bin lira geriledi ama bir milyon 350 bin lira seviyesine yaklaşıldıkça dolar yatırımcısının ve spekülatörünün elinin kolunun bağlandığını görmeye başladık. Sebep ise Merkez Bankası’ndan yeni bir müdahale endişesi. “Merkez Bankası dövizin seviyesine değil de...” cümlesini biz de sık sık kuruyorsak da piyasaların görüşü başka. Onlar merkez’İn gayet açık bir biçimde seviyeye müdahale etiğini ve uygulanan kur rejiminin adının da dalgalı kur değil, kontrollü dalgalı kur oduğunu ifade ediyor. Yani bugün itibariyle doların satışlara rağmen daha aşağılara inmemesinin nedenini bu endişe oluşuruyor. Yani artık dolarda merkez bankasının gölgesi daha geniş bir alanı kapatmaya başladı. Bu da ister istemez kurdaki aşağı hareketi sınırlayacak.
Bono piyaasında ise faiz açılış itibariyle fonlama maliyetinin altına indi ama aşağı yöndeki hareketi körükleyecek tek etken Merkez Bankası’ndan gelecek bir faiz indirimi gibi görünüyor. Daha önce yazmıştık, son TÜFE rakamları da bizi destekler nitelikte, gelecek dönem Merkez Bankası’ndan sadece bir tek faiz indirimi beklenebilir. Çünkü enflasyon yaz aylarındaki kadar iyi seyrtmeyecek. Bu da Merkez Bankası’nın yılın son üç ayında temkinli olması sonucunu geirebilir. Ama işler aynen şimdiki gibi iyi gitmeye devam ederse 20o4 itibariyle seri faiz indirimleri göreceğimiz bir döneme gireceğiz demektir. Bu beklentilerin ışığında faiz için de aban en iyimser ihtimalle yüzde 30 seviyesi.
O zaman yine en başa dönersek tüm piyasalar arasında potansiyel kar beklentisi en yüksek yer borsa. Bilmem anlatabildim mi?
Yargıtay’ın DEHAP kararını onaylamasının ardından piyasalar çok fazla dile getirmeseler de bir erken seçim ihtimalini değerlendirmeye başladı. Gerçi piyasa uzmanları arasında kime sorarsanız sorun yaptıkları açıklamalarda erken seçim ihtimalinin çok çok düşük olduğunu ve çok küçük bir yatırımcı itlesi dışında kimse tarafından dikat alınmadığını söylüyorlar ama yinee elle tutulur bir tedirginlik olduğunu görebiliyorsunuz.
Bu tedirginliğin etkisiyledir ki piyasalarda son bir aydır izlediğimiz seyir değişmeye başladı. Dolar bir milyon 400 binli seviyelerin üzerine çıktı, faiz yüzde 36’ları gördü ve borsa a 13 bin sınırına kadar indi.
Peki bu bir trend değişimi mi? Cavap çok net bir hayır. Çünkü ekonomik dengeler veya para akışı konularında bir hafta öncesine kıyasla hiç bir değişiklik yok. Hatta belki Cuma günü açıklanacak enflasyon rakamları iyimser beklentileri biraz daha artırabilir. Yani piyasalar bu tedirginliği hem bir miktar kar realizasyonu hem de spekülasyon fırsatı olarak değerlendirdi.
Tabi DEHAP davası gelişmesine Meclis’in bugün açılması ile birlikte Irak’a asker gönderme meselesinin de eklendiğini yani ii siyasi gelişmenin aynı döneme denk geldiğini gözden kaçırmamak lazım. Fakat bu tadirginlik mevcut yasal takvim ve yetkili ağızlardan gelen açıklamalara baktığımızda en geç iki hafta içinde çözülecek. O zaman da piyasaların kaldığı yerden hareketine devam ettiğini izleyeceğiz.
Mayıs ayından bu yana Türkiye’de kaynağı bilinmeyen bir para girişi yaşanıyor. Birileri bir yerlerden getirdiği dolarları iç piyasada bozdurup bono piyasası başta omak üzere, piyasaya sokuyor. Bu paranın bir kısmının yastık altından, bir kısmının vergi ödemeleri nedeniyle piyasaya giren paradan oluştuğunu düşünsek bile yine de bir eksiklik var. Çünkü mayıs ayından bu yana piyasaya giren dolar miktarı çok yüksek. Önce bu tutarın ne kadar olduğunu bulmaya çalışalım. Bunun için de bakmamız gereken yer Merkez Bankası.
Merkez Bankası mayıs ayından itibaren dövizde arz fazlası olacağı tespiti ile günlük döviz alım ihaleleri düzenlemeye başladı. Merkez Bankası ayrıca piyasada daha net bir biçimde varlığını hissettirmeye ve doğrudan alım müdahaleleri de yapmaya başladı. Böylelikle mayıs ayından bu yana dolar alım ihaleleri ve doğrudan müdahalelerle piyasadan 8. 2 milyar dolar çekti. Bunun karşılığında yaratılan tl miktarı ise 11. 7 katrilyon lira oldu.
Mayıs ayında Merkez Bankası ihaleler yoluyla piyasadan 340 milyon dolar, müdahale yoluyla da 579 milyon dolar yani toplam 919 milyon dolarlık alım yaptı.
Haziran ayında ihaleler yoluyla 630, doğrudan müdahale ile 556, yani toplam 1. 1 milyar dolarlık alım yaparken haziran ayından itibaren miktar artmaya başladı.
Temmuza gelindiğinde ihaleler yoluyla 990, müdahale yoluyla da piyasadan toplam 1, 9 milyar dolar çekilirken ağustos ayında ihaleler yoluyla 1 milyar 50 milyon dolar çekildi. Merkez Bankası ağustos ayında piyasaya doğrudan müdahale gerçekleştirmedi.
Eylül ayı ise Merkez Bankası'nın piyasada ağırlığını en net biçimde hissettirdiği dönem oldu. Merkez eylül ayında opsiyon sistemini uygulamaya başladığı günlük ihaleler yoluyla piyasadan 1. 1 milyar dolar çekerken gerçekleştirdiği iki müdahale ile toplam 2 milyar 34 milyon dolar aldı. Yani eylül ayında toplam 3. 1 milyar dolarlık alım gerçekleştirildi.
Merkez bankası bu alımlar karşılığında ortalama kur seviyesinden piyasaya mayıs ayında 1, 3, haziranda 1, 7 temmuzda 2, 7 ağustos'ta 1, 4 ve eylül ayında da 4, 3 katrilyon lira yaratmış oldu. Böylelikle mayıstan bu yana Merkez Bankası'nın piyasaya verdiği TL miktarı 11, 7 katrilyona ulaştı.
Görünen o ki önümüzdeki aylarda da bu döviz akışı sürecek. Hadi size bir de kehanet: bugün Merkez Bankası döviz alım ihalelerinde miktarı artırdığını açıklayabilir.
Üzerinde hazırlık çalışmaları süren bütçe bu yıl olduğu gibi gelecek yıl için de yüzde 6,5'luk faiz dışı fazlaya göre şekilllendiriliyor. Ancak önümüzdeki yıl ek vergilerin alınmayacak olması nedeniyle faiz dışı fazla hesabında harcamalar üzerinde yoğunlaşılacak. 2004 bütçesindeki harcamaların 2003 yılı seviyesinde tutulması, yani artırılmaması hedefleniyor.
Önümüzdeki yıl ayrıca kamu çalışanlarının aylıklarında 2004 yılı hedef enflasyonun üzerinde bir artış öngörülmüyor. Yüksek planlama kurulu'nun 2004 yılı programı ve mali yılı bütçesi hazırlık çalışmalarına ilişkin kararına göre, 2004 yılı itibariyle tüfe hedefinin yüzde 12, gsmh büyümesinin de yüzde 5 olması öngörülüyor.
Türkiye'nin altıncı gözden geçirme ödevleri arasında yer alan yapısal koşullar ve bunlarda gelinen durum ise şöyle:
- Doğrudan vergi reformunun ikinci paketinin hazırlanması. 6. Gözden geçirmenin ön koşulları arasında yeralan bu yasa tasarısının kasım ayı içersinde meclis'te kabul edilmesi gerekiyor.
- Yine ön koşullardan biri olan kamu mali yönetimi ve kontrol kanunu ilgili taslak üzerindeki çalışmalar hemen hemen tamamlandı ve kuruluşların görüşlerine sunuldu. Tasarının ekim ayında meclise sunulması bekleniyor.
- Ön koşullardan İMF’nin en çok önem verdiği BDDK’nın etkinliğini güçlendiren yasal düzenlemenin çıkarılması ile ilgili idari usül kanunu ile bankalar kanununda yapılacak değişikliklerin ekim ayı sonuna kadar meclisten geçmesi öngörülüyor.
- Ayrıca 6'ncı gözden geçirmenin tamamlanması için türk telekom'un özelleştirme planının, bakanlar kurulunda kabul edilmesi gerekiyor. Bu çercevede bakanlar kurulunun daha önce aldığı prensip kararının ardından atılması gereken adımlara ilişkin son kararını ekim sonuna kadar alması gerekiyor. Halk bankası özelleştirme stratejisine ilişkin danışman firmanın çalışmasını eylül sonuna kadar sonuçlandırması gerekiyor.