Paylaş
Cumartesi günleri içimden ‘‘siyaset yazıları’’ yazmak gelmiyor. Hafta sonları insanı yazmak daha keyifli oluyor. ‘‘Siyaset yazınca içinde insan yok mu?’’ diye soracaksınız. Cevabını bilmiyorum, belki de siyasi insan, insan denen mahlukatın gelişmemiş bir türü! İlkel hali! Belki de ta kendisi!
Bugün bir erkek olarak kadınlardan yakınmak istiyorum.
Kadınlar çoğu kez erkeklerin duygu yoksunu olmalarından, eşlerine şefkat göstermemelerinden, kadını sadece cinsel zevk aracı olarak görmelerinden yakınırlar. Bir sürü kadın aynı konudan mustarip olduklarına göre bu şikáyette bir hak payının olması gerekir.
Ancak, bu saptamalar sadece resmin yarısını kapsar. Resmin diğer yarısı bu görüşlerde temsil edilmiyor.
Kadını ve erkeği ile, Kürt'ü, Türk'ü, Alevi'si, Sünni'si, Yahudi'si, Ermeni'si ile bu topraklarda neşv ü nema bulan insanların bir kısmının, diğerlerinin talepleri dışında tavır almaları, kısa süreli mümkün olsa da uzun vadede mümkün olamaz. Halbuki, kadınların erkeklerden yukarıdaki konularda şikáyeti, ülkemizde evrensellik arz ediyor.
Erkekler, kadınlar böyle istediği için veya kadınlar karşılığında başka bir şey aldıkları için kaba, egoist ve hoyratlar! Kadınlar da, erkekler gibi, karşılıklı yapılan bir fiile girişmedikleri, kendilerine ait bir nadide değeri karşı tarafa verdikleri için işler karışıyor.
* * *
Kadınların başına ne gelirse sevişmek yerine sevilmeyi tercih ettikleri için geliyor. Üstelik kadınlar bu aklı başka bir kadından alıyorlar; annelerinden.
Eş, hatta sevgili seçerken, aşka duçar olmak yerine bir erkeğin maddi gücünü veya sosyal statüsünü ön plana alan kadın, zaten baştan ilişkiye bir pazarlık ile başlamış oluyor.
Böyle bir ilişkide de erkek parası kadar, kadın da malı kadar konuşma hakkına sahiptir.
İstisnaları saygı ile ayırdıktan sonra bu ruh halinin okumuşu-cahili, şehirlisi-köylüsü, sosyetiği-tesettürlüsü ile tüm kadınları kapsadığını düşünüyorum. Ülkemizde kadınlar, tıpkı erkekler gibi aynı hamurun değişik pişirimlerinden ibaretler.
Durum böyle olunca da uzun vadeli kadın-erkek ilişkileri hep genzimizden koparıp atmak istediğimiz, ama bir türlü tüküremediğimiz bir balgam gibi yaşanıyor. Ağzımız hep paslı, damağımız hep tatsız, tuzsuz. Kadını ve erkeği ile bir ömür boyu gözümüz hep başka yerlerde, sevgiyi paylaşamadan, hatta yaşayamadan yuvarlanıp gidiyoruz.
Üstelik, sevgi fiilini işteş bir fiil haline getiremeyen insanların demokrasiyi hak ettiklerini de zannetmiyorum.
Paylaş