EVDE baktıklarımız hariç, yaşadığımız her bahçeli evde sokak kedilerini de besleriz. Sokak kedileri de bizi benimser, günün belirli saatlerinde muhakkak ziyaret ederler. Sokak kedileriyle irtibat kurmak çok kolaydır. Bahçeye bir akşam yemekten sonra yemek artığı bırakın, ertesi gün en az 3-5 kedi sizin eve yazılacaklardır. Günün belirli saatlerinde muhakkak ziyaret edecek, evde o gün ne piştiğini denetleyeceklerdir.
Sokak kedileri bütün gün, uyumadıkları saatlerde, bulundukları semte göre, bahçe bahçe veya dükkán dükkán dolaşırlar. Hangi evde ne pişiyor, mahallede en iyi onlar bilirler. Balık, et ve tavuk pişen evler tercihleridir. Sebzeye mutfaklarında ağırlık veren evleri pek sevmezler.
Akşam yemeğine tavuk, et veya balık pişiriyorsanız, mahallenin bütün kedileri akşam nerede buluşacaklarını çok iyi bilirler.
* * *
Yurtdışında yaşadığımız eve ilk geldiğimizde merak ettiğim konulardan biri, dağ başında kırsal bölgedeki bu evin etrafında sokak kedilerinin var olup olmadığı oldu. Nedense yabancı ülkelerin sokak kedisi pek olmuyor. Parklarda kuş veya sincap, hatta bazı sokaklarda kedi büyüklüğünde fareler oluyor ama sokak kedisi olmuyor.
Gece bahçeye yemek artıklarını bir gazete káğıdı üzerinde bıraktım. Sabah da ilk işim gazete káğıdını denetlemek oldu. Gazetenin üzerinde zerre kadar tavuk parçası kalmamıştı. Üstelik, tavuk parçalarının, yenmeden önce bahçeye dağıldığı da ipuçlarından belli oluyordu. Demek ki, bulunduğumuz az evli kırsal bölgede sokak kedileri, hatta kendilerine "kır kedileri" de denebilir, yaşıyorlardı.
Hemen o gün süpermarketten kocaman bir paket kuru kedi maması aldım. Evde her zaman kedilerin hoşuna gidecek yemek pişirmek mümkün değildir.
O günden beri bahçemizi devamlı ziyaret eden ve sayıları 2’den aşağı pek düşmeyen, zaman zaman 5’i bulan kedi taifesi ile yaşıyoruz.
Kimi okşamanıza izin verir, kimi 3 metre yaklaştığınızda veryansın kaçar, sizin onu sevdiğinizi bilir ama uzak ilişkiyi tercih eder.
Kedileri seyretmeye bayılıyorum. Hal ve tavırları muazzam ilgimi çekiyor. Onları seyretmeyi seviyorum, zira onları insanlara benzetiyorum. En azından insanların bir kısmına çok benziyorlar. Sanki, kediler insan denen yaratığın başka bir fiziki şekle girmiş hali.
Hepsi "ben" merkezli, hepsi çıkarlarını en ince ayrıntısına kadar korumakta mahir, hepsi mavi boncuk dağıtma ustası, hepsi al gülüm ver gülüm hesabını iyi biliyor.
* * *
Ben sokak kedilerimiz arasında en çok Yedi Bela Hüsnü’yü seviyorum. Hüsnü çirkin kedilerin şahı. Tam bir kopuk. Kocaman bir kafaya ve kocaman bir gövdeye sahip. Beyaz ve sarman kırması. Bir gözü, hangi kavgada yara almışsa, yarı kapalı. Yürüyüşü, duruşu yumurta topuk ayakkabının arkasına basan Yeşilçam serserisi edasında.
Yedi Bela Hüsnü’nün bulunduğu her ortamda diğer kediler ondan iki adım arkada durmak zorunda. O bakışları ve zaman zaman çıkardığı tıslama sesleri ile "kır kedileri" arasında disiplin sorumlusu, koğuş ağası. Yemeği bahçeye koyduktan sonra gözlemliyorum. Diğer kedilerle saatlerdir yemek beklemekte olan Hüsnü, sanki lütfen yemek yiyecekmiş gibi, salına salına yemeğin başına geliyor ve yemeğe yavaş yavaş yumuluyor. Bu sırada diğer kediler, ne kadar yutkunsalar, ağızlarının suyu ne kadar aksa da, etrafında bekliyorlar Hüsnü’nün yemek zevkini bozmamak için ses bile çıkarmıyorlar. Yemeğin hasını Hüsnü mideye indirdikten sonra nasıl bir komut alıyorlarsa diğerleri de yemeğe yumuluyorlar. Hüsnü de yemeğe devam ediyor ama artık diğer kediler üzerindeki ambargo kalkmış vaziyette.
* * *
Hüsnü’yi illa ki birine benzetiyorum ama henüz çıkaramadım.