BUGÜNKÜ üçüncü yazım. Üç gündür anlatmaya çalıştığım Türkiye’nin, cumhuriyetin kuruluşundan beri, bitiremediği “paylaşım savaşı”nın son perdesine ulaştığıdır.
Savaş elinde tuttuklarını kaybetmek istemeyen ve “modern hayat tarzı”nı benimseyen, kendilerine siyaseten “askeri ve sivil bürokrasi”nin liderlik ettiği elit ile zihinlerden çok görünüme hitap eden “devrim ilkelerine” direnen “muhafazakâr hayat tarzı”nı benimsemiş kitle arasında. Birisi siyasette “laiklik hassasiyeti yüksek” kitleyi, diğeri ise “dini hassasiyeti yüksek” kitleyi oluşturuyor. Savaş, taraflar paylaşımdan aldıkları ekonomik/siyasi/sosyal paya razı olana kadar sürecek. O güne dek, kimse ama kimse, “demokrasi” mücadelesi vermeyecek. Yakın zamana dek “modern hayat tarzı” egemendi ve “askeri-bürokratik vesayet” sayesinde o dayatıyordu. * * * Ama, Turgut Özal dengeleri bozdu, muhafazakâr kesim siyaseti finanse edecek kadar güçlenince elite açıkça meydan okumaya başladı. Turgut Özal taraflar arasında bir “denge” aradı ama muhafazakârlığın şimdiki liderliği “Sıra bizde!” diyor. Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AKP, “askeri-bürokrat vesayeti” bozmak ve yerine kendi “sivil vesayeti”ni geçirmek için gayret gösteriyor. AKP Türkiye’de yaşananların bir paylaşım savaşı olduğunu kabul ediyor ve ona göre siyaset yapıyor. Esas mücadele “muhafazakâr hayat tarzı”nı periferiden alıp merkeze yerleştirmek, periferiyi “modern hayat tarzı”na bırakmak! Modern hayat tarzını benimseyenler illa ki merkezden gidecekler. Bunun için sadece Hükümet’te değil, elitlerin yaptığı gibi devlet aygıtında da iktidar olmak gerekiyor. * * * Ergenekon davası ile askere darbe vuruldu, Anayasa değişikliği ile bürokrasiye (yargı) darbe vurulacak. Kürt açılımı başlarına yıkılınca “parti kapatmayı zorlaştırma” aksadı ama Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı ele geçirme planları hayatta. 1982 Anayasası’na “hayır” deniyor ama 82 Anayasası’nın yarattığı YÖK’e veya HSYK’ya Adalet Bakanı’nın başkanlık etme uygulaması aynen sürüyor. Zira, AKP de, diğer siyasi güçler gibi, hukukun işine gelen uygulamalarını koruyor, sadece işine gelmeyenleri değiştirmeye çalışıyor. Venedik Kriterleri’nin parti kapatmayı zorlaştıran kriterleri baş tacı, fakat % 10’luk seçim barajını yüksek gören kriter ayaklar altına alınmış! * * * Benim kişisel itirazım AKP’nin de yerine geçmeye çalıştığı askeri-bürokratik elit gibi demokrasiden uzak olması. Ama, anlamaya da çalışıyorum. Paylaşım savaşının raconu bu! Savaşta uzlaşma olmaz, uzlaşma savaşta denge sağlandıktan sonra gündeme gelir. Türkiye’de uzun bir süre daha uzlaşma olmayacak, zira taraflar henüz ekonomik/siyasi/sosyal alanda aldıkları paya razı değiller. Bir taraf elindekileri tutmaya, diğer taraf yıllarca esirgendiğine inandıklarını yoğaltmaya çalışıyor. * * * Referandumdan Anayasa değişikliklerine “hayır” çıkmasını katiyen ummuyorum. Oylanacak “maddeler” değil. Oylanacak olan “iktidar mücadelesinde” kimin hangi tarafı tuttuğudur! Referandum oylamasında çıkacak “evet” oylarının oranının AKP’nin bugünkü oy oranından da yüksek olacağını düşünüyorum.