Türkiye tekrar içine kapandı

BENİM neslimin gençlik dönemine damgasını vuran ruh hali, kendimizi tamamen içimize kapanık hissetmemizdir.

İçine kapanan toplumların güdülerini de kendini bir kampa ait olarak tarif etme, ait olduğu kampa ait olmayanları mutlak düşman görme, inkár edilmeye çalışılan aşağılık duygusu, bu duygunun körüklediği nefret ve herkesten şüphe etmeye yönelik paranoya türü negatif enerji yüklü duygular körükler.

Benim neslim maalesef bu duyguların esaretinde şiddet kültürüne mağlup insanlar olarak yetişmiştir. 50’li, 60’lı yaşlarda hálá bu ağır yükün faturasını ödeyerek yaşarlar.

* * *

80’li yıllar ise bizi Turgut Özal ile tanıştırdı. Turgut Özal iki alanda değişim yarattı. 1) Hepimizi, kamp ayrımı yapmadan, birlikte kucakladı, 2) Türkiye’yi dış dünyaya açtı.

Birbirimizin düşmanı olmadığımız aklımıza dank ettikten sonra bakışımızı dış dünyaya çevirdik ve gelişmiş dünyanın bizi kemiren duyguları çoktan çöpe attığını gördük.

Negatif enerjiyi yüreğinden atan insanın nasıl hafiflediğini gördük; hasım kavramı yerine rakip kavramını, şiddet kavramı yerine rekabet kavramını benimseyince hayatın tatlı bir yarış haline geldiğini, bu yarışın da ödül olarak bizi refaha taşıdığını birlikte öğrendik.

Turgut Özal en büyük devrimi zihin haritalarımızda yaptı. Dünyayla birlikte düşünmeye, milliyetçiliği ekonomik başarıyla özdeşleştirmeye, kendimizle gurur duymaya, uluslararası arenada yarışmaya, birlikte koşmaya, yüreğimizde pozitif enerji üretmeye bu dönemde başladık.

* * *

Türkiye son birkaç yıldır gittikçe hızlanan bir ivmeyle tekrar içine kapanıyor. 2003-2004 yıllarında yaşadığımız reformlarla Özal dönemine hasretimizi bir nebze giderdikten sonra önce hükümetin kendi tabanına yönelmesi, ardından ev ödevini yapmayınca AB yolunda mızıkçılık etmeye başlaması ve nihayet ABD’nin Ortadoğu’da yürüttüğü çapsız politikalarla önce tekrar dış düşman kavramına sarıldık, sonra işbirlikçi iç mihrakları aramaya başladık.

Seçim yılına girdiğimiz bu yılda da Türkiye tamamen durdu.

Başbakan hiçbir şey yapmamayı, yanlış yapmamanın en büyük garantisi olarak kabul etti.

Ülkeyi içine kapayınca karşısında milliyetçi-ulusalcı cephenin büyüyeceğini hiç hesap etmedi.

Bu cephenin büyüdüğünü fark ettiğinde kendisi de onun içine atlamaya yeltendi.

Bu sefer ülke daha da fazla içine kapandı.

* * *

Bugün etrafımda yine kendini bir kampa ait olarak tarif etme, ait olduğu kampa ait olmayanları mutlak düşman görme, inkár edilmeye çalışılan aşağılık duygusu, bu duygunun körüklediği nefret ve herkesten şüphe etmeye yönelik paranoya türü bir toplumu kemiren duyguların körüklendiğini ve büyüdüğünü görüyorum.

Yine umutsuzluk, yine bıkkınlık, yine korku, yine gerginlik kenarda sessiz ve sakin duran masum kitleleri sarmaya başladı.

Umutsuzluk, bıkkınlık, korku, gerginlik insanları esir alınca onlar kendi dışlarında bir kurtarıcı güç ararlar.

27 Mayıs’a, 12 Mart’a, 12 Eylül’e, 28 Şubat’a toplum hep ilk tepki olarak alkış tutmuştur.

* * *

Ülkenin içine kapanmasından çok korkuyorum.

Böyle zamanlarda Turgut Özal’ı çok özlüyorum.

Millete kendi elleriyle kendileri dışında alternatif aratmaya başlayan çapsız siyasiler de beni ziyadesiyle sıkıyorlar!
Yazarın Tüm Yazıları