Türkiye’nin görevi: Said-i Nursi’yi anlamak/anlatmak

BU köşede ısrarla Türk insanının zihniyet haritasının AB’ye hazır olmadığını yazıyorum.

Türkiye’de gerek İslamcı, gerek Kemalist geleneğin tek-doğru formasyonundan kopmadan çoklu-doğru formasyonuna geçemeyeceğini iddia ediyorum.

Farklılıkların bir arada yaşama projesine kendi doğrusunu hálá ‘tek’ ilan ederek duhul olmaya çalışan cahil zihniyet; ister Kuran’a, ister Atatürk’e sığınsın; farkılılıkları hazmedecek bir analiz sistematiği yaratamaz, sadece doğru kabul ettiği şablonunu hatmeder durur.

* * *

1999’da yazdığım ‘21. Yüzyılda Küreselleşme ve Türkiye Perspektifi’- Siyaset üzerine bir tez (Timaş Yayınları) isimli kitapta 21. yüzyılda Türkiye’nin İslam ve Batı medeniyet çığırları arasında yapıştırıcı olacağını ve bu yönü ile 21. yüzyılı belirleyeceğini yazarken her iki kesimden de benimle bol bol alay eden insan çıkmıştı.

ABD’deki bir konferansta ‘peki İslam’la uzlaşma, bir arada yaşama yolunu nerede arayalım?’ sorusuna da şu cevabı vermiştim.

-Said Nursi ve Nur Hareketi!

* * *

Said Nursi, muhakkak ki tüm faniler gibi hata ve eksiklerle doludur. Onun ilahiyatçı yönü ile ilgili kelam etmem benim ihtisas alanımı aşar. Ancak, siyaset bilimi, eğitim ve ekonomi açısından bakıldığında, açıkça iddia ediyorum ki; Said Nursi bu topraklarada yetişmiş en önemli mütefekkirlerden birisidir.

‘Benim doğrum senin doğrunu döver’ mealli kavgalarla ‘yok saymaya’ çalışılan ama uluslararası fikir dünyasında devamlı irdelenen bu düşünür hakkında sadece yurtdışında 1000’e yakın makale yazılmıştır.

Neden?

Zira, diğer çalışmaları yanında, bana göre Nursi dünyaya ve Müslümanlığa siyaset/eğiitim/ekonomi alanında 3 önemli katkıda bulunmuştur:

1) İslam’ın fizik, kimya, biyoloji gibi müspet bilimlerle bezenmeden 1. lige çıkamayacağını açıkça yazmıştır.

2) Muhteşem bir Weberian yaklaşımla, tıpkı Protestanlığın kapitalizme uyum göstermesi çabaları gibi, o da para kazanmanın, istihdam yaratmanın, iş kurmanın, verimli çalışmanın ibadet kadar önemli olduğunu daha 1900’lerin başında Müslüman bir ülkede ifade etmiştir.

3) Düşmanın katiyen başka dinler olmadığını söylemiş, tersine semavi dinlerin ortak düşmana karşı işbirliğini önermiştir.

Nursi, 20. yüzyılın başında yeni bir düşman konsepti geliştirmiş ‘bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır’ demiştir. ‘Bu düşmanlara karşı marifet, sanat ve ittifak silahlarıyla cihad edeceğiz’ diye ilan etmiştir.

* * *

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından 3-5 Ekim 2004 tarihlerinde İstanbul’da (Lütfi Kırdar ve Kaya Ramada Plaza-Beylikdüzü) gerçekleştirilecek olan, tüm dünyadan 80’e yakın bilim ve fikir adamının katılacağı ve Nursi’nin fikirlerinin etrafında tartışılacak‘Çok Kültürlü Bir Dünyada İmanlı, Anlamlı ve Barış İçinde Yaşama Pratiği’ konulu sempozyumun ön yargıdan uzak ve başlıkta önerilen görev tarifi içinde takip edilmesini herkese tavsiye eder, medyayı bu sempozyuma duyarlılık göstermeye davet ederim.
Yazarın Tüm Yazıları