TÜRKİYE Temsilciliği’ni Jan Senkry’nin yaptığı Konrad-Adenauer Vakfı’nın Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile ortaklaşa tertiplediği ve Türkiye’nin iki medeniyet arasında rolünün tartışıldığı toplantılar dizisi 24-25 Mayıs 2007 günlerinde Vural Öger’in sponsorluğunda Kemer-Antalya’da Majesty-Mirage Park Otel’de yapıldı.
Kişisel açıdan benim için toplantının en heyecanlı anlarından birisi, gençlik günlerimde kısa süre için de olsa çıraklığını yaptığım duayen gazeteci Niyazi Dalyancı ile tam tamına 32 yıl sonra aynı masada kadeh kaldırabilmekti.
* * *
2 gün süren toplantıda İran’dan Irak’a, Kafkaslar’dan medeniyetler çatışmasına, seçime giden Türkiye’de yaşanan iç meselelerden iki medeniyet çığırı arasında Türkiye’nin rolüne dek bir sürü güncel ve hassas konu Türk, Alman ve Ortadoğu’dan gelen gazeteciler tarafından masaya yatırıldı.
22 Temmuz’a giden yolda seçimler öncesi Türkiye’de neler olabileceği üzerine yapılan tartışmalar, toplantının en fazla heyecan ve gerginlik yaratan konuları idi.
Türk gazeteciler, Alman gazetecilerin şaşkın bakışları arasında, sanki olağan gündemi konuşurmuş gibi, darbe veya AKP’nin kapatılması için dava açılması ihtimallerini tartıştılar.
Türkiye’nin doğal parçalanması çerçevesinde bir kısım gazeteciler TSK’nın siyasete müdahalesine karşı çıkarken, diğer grup gazeteciler de ülkede laikliğin tehdit altında olduğuna dair inançlarına vurgu yaptılar.
* * *
Türk siyasetinde "mahalle politikası"nın önemini formüle eden gazeteci(Bkz. 23-24-25 Mayıs 2007 tarihli yazılarım) olarak AKP’nin kendi tabanında Milli Görüş’e nasıl teslim olduğunu izah eden konuşmam Alman gazetecilerin özel ilgisini çekti.
Milli Görüş tarafından yürütülen "mahalle politikası"nın doğrudan propaganda yerine sosyal politikalara öncelik vererek gıda yardımı, eğitim, sağlık vb. gibi konulara eğilen ve böylece taşra ve gecekondularda akıllardan önce gönüllere yerleşen örgüt anlayışının AKP’yi tabanda ele geçirdiğine dair iddiam geniş tartışma ortamı buldu.
* * *
Küreselleşen dünyada teknolojinin nimetlerini alabildiğine kullanırken, aynı zamanda yerelliğin vazgeçilmez etkisini en iyi kavrayan hareket olan İslamcı siyaset HAMAS, Hizbullah, Müslüman Kardeşler ve nihayet Türkiye’de Milli Görüş, mahalle mahalle yürüttüğü çalışmalarında dünyada ilk kez Lenin’in ortaya attığı örgütlenme biçimi olan "kılcal damarlar teorisi"ni hayata geçiren en başarılı siyasi yapı.
* * *
Toplantının özel bölümünde bir gazeteci dostumun sorusu ise çok ilgimi çekti. O, AKP üzerinden ülkeyi kuşatan Milli Görüş siyasetine panzehirin ne olduğunu merak ediyordu.
Dilerim, AKP dışındaki partiler bu sorunun cevabını aramayı gündemlerine alırlar. Ancak, benim basit cevabım "mahalle politikası"na karşı en iyi politikanın yine "mahalle politikası" olduğudur. Günümüz teknolojisi evlere televizyonlar, internet, hatta telefonlarla uzaktan ulaşmanın olanağını sağlamıştır ama hálá en etkin siyaset insandan insana yapılan siyasettir.
* * *
Konrad-Adenauer Vakfı’nın tek kelimeyle mükemmel bir organizasyon ile gerçekleştirdiği toplantılar hepimize görüşlerimizi sınama, yeni görüşlerle tanışma ve bol bol tartışma olanağı verdi.
Ancak, bence en önemli katkısı, Türkiye’nin AB yolculuğunda Türk gazetecilere AB’nin temel direği Almanya’nın gazetecileriyle tanışma ve dost olma fırsatı tanıması idi.
İnsandan insana temasın etkisi bu toplantıda da etkisini gösterdi!