ÖNCE bir not: Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada 19 yaşındaki Dila Kurt’un öldüğü Muzaffer Kuşhan’ın zayıflama merkezinin sağlık tesisi olarak açılması ve işletilmesine ilişkin bakanlıkça verilmiş izin belgesinin bulunmadığı belirtilmiş.
Merkezde diyetisyen de yokmuş. Bu merkez Türkiye’nin en ünlü, en sosyetik zayıflama merkezlerinden birisi. Habire gazetelerde reklamı çıkar. Hemen herkes merkezi bilir. İzin belgesinin olmaması bir rezalet. Ama Sağlık Bakanlığı’nın bu merkeze bugüne dek göz yummuş olması da ayrı bir rezalet değil mi? Sağlık Bakanı bunun hesabını soracak mı?
* * *
Gelelim benzer bir rezalete.
Dünyada hiçbir medeni ülkede Meclisakademik bir konuda karar alamaz.
Öğrencinin akademik başarısını değerlendirmek, onun okulla ilişkisini kesmek veya ona ilave bir şans tanıma hakkı sadece ve sadece bağlı olduğu okula aittir.
Akademik konularda sadece ve sadece akademisyenler karar alabilirler.
TBMM, fizik kanunlarının sonucunu değiştiremeyeceği gibi akademik hayatın akışını değiştirecek kanunlar da çıkaramaz. Kendisi de bir akademisyen olan Milli Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik ile bu konuda hemfikir idik. Ama meğerse siyasetçi Hüseyin Çelik, seçim yılında fikrini değiştirmiş. Af 2005 sonrasını kapsayacakmış. Af bekleyen 600 bin öğrenci varmış ve bunların 440 bin kadarı Açık Öğretim Fakültesi (AÖF) ile ilişiği kesilen gençlermiş.
* * *
Bu öğrencilerin akademik açıdan başarısız olmalarının mücbir nedenleri olabileceği gibi sadece ve sadece tembel ve hayta oldukları için okuldan kovulanlar da var.
Hem neden 2005 ve sonrası? Bakanlık son aftan sonra kovulanları neden ayırt ediyor?
Onlar vatandaş değil mi? Yeni çıkacak bir aftan sonra onlar adına Anayasa Mahkemesi’nde ayrımcılık iddiası ile dava açılamaz mı?
TBMM’nin Ankara’dan bakıp, öğrenciler arasında ayrım yapması mümkün değil.
Tembel veya hayta öğrenciyi affetmek, dişini dişine takarak okulunu zamanında bitiren öğrenciye verilmiş bir cezadır.
Lütfen üniversitelerimiz daha önce çıkan aftan faydalanan öğrencilerin yüzde kaçının sonradan okulu bitirdiklerini açıklasınlar!
* * *
Af bekleyen öğrencilerin % 60’ının üzerinde bir rakam AÖF öğrencisi. Bu fakülte öğrencilerinin bir kısmının asli görevi öğrencilik değil. Bir işte çalışıyorlar. Bir kısmı askerden kaçmak için kayıt yaptırmış. Bir kısmı öğrencilik haklarından faydalanmak için bu okula gidiyor. Tabii ki aralarında ciddi öğrenciler de var.
* * *
Ben akademisyen olsaydım TBMM’nin öğrenciler için af kanunu çıkarmasına alınırdım.
Bunu mesleğime karşı bir saygısızlık olarak görürdüm.
Bana sorulacak doğru soru, "Haklı nedenlerle okulu bırakmak zorunda kalan öğrencilere bir fırsat daha verilmesinde ne sakınca var?"dır.
Ben, öğrencilere gereğinde ilave hak tanınmasına katiyen itiraz etmiyorum.
Ancak, bu hakkın bizzat üniversitelere, yüksekokullara, fakültelere verilmesini savunuyorum. Takdiri akademisyenler bireysel bazda kullansınlar.
TBMM, af yetkisini sahibine devreden bir kanun çıkarsın ve işin ucunu bıraksın!
* * *
İzinsiz çalışan sosyetik merkezle ilgilenme, seni ilgilendirmeyen meseleye sahip çık!