TÜRK siyasetinde taşlar yerinden oynadı. Sanki, ister istemez, bazı eski ittifaklar bozuluyor, bazı yeni ittifaklar kuruluyor.
Birileri o tarafta iken bu tarafa geçmeye çalışıyor.
* * *
Ben esas nedenini bilmiyorum. Ancak, sanırım bilen de pek yok. Bilenler varsa onlar zaten konuşmuyorlar. Ancak, görünen bir gerçek var. Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un, Aktütün saldırısının ardından basında çıkan ve askerlerinzaaflarını eleştiren yazı, resim ve yorumlara bir süre sessiz kaldıktan sonra aniden patlaması ve ardından o güne dek TSK’nin amiri olmasına rağmen eleştiriler karşısında bigáne duran Başbakan’ın da basını bu konuda azarlama kervanına katılması bir milat oldu.
Ne oldu ise Başbakan o gün itibarıyla Güneydoğu politikaları konusunda şahinleşti ve statüko kervanında yer alma konusunda o günden sonra ısrarcı olmakta hiçbir beis görmemeye başladı.
AB’yi çoktan unutmuştu, özgürlükler konusunu çoktan es geçmeye başlamıştı, Alevilerin yanağını bir kez okşamayı yeterli görmüştü. Ama 27 Nisan muhtırasına karşı duruşu, ardından Büyükanıt’ı siyasi muhalifi olmaktan vazgeçmeye ikna edişi(!), statükonun kendilerini bir şekilde kısıtladığını düşünen dinci, mütedeyyin, muhafazakár, eski solcu, eski liberal bir kitlenin hálá yanında durmasını sağlıyordu.
O güne dek statüko ile kavga eder bir görüntüde idi.
Ne oldu ise Başbuğ’un sert çıkışı, Başbakan’ın kıblesini tamamen değiştirdi.
Onun kıblesini değiştirmesinin ardından da eski müttefiklerinden bir kısmı onu terk etmeye başladı, bazı insanlar ise yeni müttefik olarak yanına geldi.
Sanki Başbakan eskisine oranla şimdi daha yalnız!
* * *
Öte yandan aynı Başbakan, tüm ülkeyi kavurmaya başlayan ekonomik kriz konusunda da anlaşılmaz bir tutum içinde. Hiç güven vermiyor. Halbuki kriz dönemlerinin en önemli panzehiri, yönetimin güven vermesi, dümenin başında olduğunu hissettirmesidir. Kendi dışında Nazım Ekren,Mehmet Şimşek de ateş düşürücü tavır almaktan çok uzaklar. Onlara karşı duyulan güven de çok düşük. Başbakan krizin işveren, işçi, memur, köylü, esnaf, zanaatkár herkesi ama herkesi vurduğunu galiba henüz anlamadı.
Hükümetlerin en büyük belasının "iş" ve "aş" kelimeleri olduğunu birilerinin Başbakan’a izah etmesi şart.
IMF ile anlaşacak mıyız, yoksa IMF’yi ve iş álemini oyalıyor muyuz, bilen beri gelsin.
Ümüğünü sıktırmadan IMF ile nasıl anlaşma yapılır, bunu da Başbakan bize anlatsın!
* * *
Barzani’ye kucak açacaksın ama kendi Kürt’üne şahinleşecek misin?
IMF’yi boşlayıp seçim öncesi kesenin ağzını mı açacaksın?
Böyle olursa kriz kontrolden tamamen çıktığında çığ gibi büyüyen işsizliği ne yapacaksın?
IMF ile anlaşırsan daha önceki dayılanmalarını millete nasıl anlatacaksın, üstelik nasıl ulufe dağıtacaksın?
* * *
Bu kaosu şunun veya bunun planladığına dair çıkarılan komplo teorilerine hiç itibar etmiyorum. Biz kendi eden, kendi bulan bir milletiz.
Bu kargaşada taraf değiştirenlerin bir plan veya strateji ile hareket ettiklerini de sanmıyorum. Herkes belirli bir refleksle hareket ediyor.
Kimi, hayal kırıklığını şimdiden ilan ederek ileriye dönük tedbir alıyor!