BELKİ hepimiz gözlerimiz bağlı vaziyette filin sadece bir ucundan tutup, tuttuğumuzun ne olduğuna karar vermeye çalışıyoruz. Ama yine de bir gerçek var:
Türk siyasetinde taşlar yerinden oynadı.
Sanki, ister istemez, bazı eski ittifaklar bozuluyor, bazı yeni ittifaklar kuruluyor.
Birileri o tarafta iken bu tarafa geçmeye çalışıyor.
Taşlar neden yerinden oynadı? Durup dururken mi oynadılar? İplerin ucunu kim tutuyor?
* *Ê *
Benim gözümde Taraf Gazetesi hükümetin doğal müttefiki idi. Yanlış anlaşılmak istemem. Ortada danışıklı bir dövüş falan yoktu ama müesses nizama karşı tavır almak ortak tavırları idi.
Taraf Aktütün saldırısı sonrası TSK’ya bindirirken TSK’nın asli amiri Başbakan’dan uzun süre ses çıkmadı, adeta ortada zımni bir onay vardı. Sonra ne oldu ise; bir gün içinde Başbakan, TSK’nın yanına geçti ve Taraf’a açıkça saldırdı. Beteri, bu gazeteye sağlanan kamu ilanları kesildi, Sabah ısmarladığı kitapları almaktan aniden vazgeçti. Gazete de daha evvel pek dokundurmadığı hükümete ve Başbakan’a şimdi veryansın ediyor.
Öte yanda "eski liberal-yeni AKP’liler"de de sanki yarının tedbirini almak telaşı var. Hemen hepsi, daha önce kıyamadıkları Başbakanlarına bir şekilde dokundurmaya başladılar.
* * *
Bence ittifakların çatladığına, yeni ittifaklar kurulmaya başlandığına yönelik en önemli belirtilerden birisi, TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ün Sabah-atv satışı için yekten hükümete ve hatta Başbakan’a yüklenmesidir:
"Kamu mallarını en yüksek fiyattan satarken eleştiriliyoruz. Biz pahalı satış yaptık diye eleştirilen bir kurumdan geliyoruz."
Kendisine verilen cevap ise hakaret mahiyetindedir. "TMSF Başkanı bir kamu görevlisi sıfatı ile haddini aşmıştır." (AKP Genel Başkan Yrd. Bülent Gedikli)
Ahmet Ertürk Sabah-atv satışını aylar önce yapan kişidir. O zaman tek katılımlı ihaleyi savunmuştu, ötesi hükümetle ilgili hiçbir şikayeti, hatta iması bile olmamıştı.
Madem "pahalı satış" yaptığı için "eleştirilmişti", çıkar o zaman söyler, atanmış bir bürokrat olarak seçilmiş hükümet karşısında istifa ederdi.
Ertürk aylardır sustuktan sonra hükümet hakkında ağır bir ithamda bulunuyor! "Kamu malını bizim Çalık’a neden ucuza vermedin!" mealli sözlerle eleştirildiğini ima ederek Başbakan hakkında ağır bir ithamda bulunuyor. Çok garip!
* * *
Hükümet statükoya karşı açık tavır koyarak Kuzey Irak yönetimine yaklaşırken, Başbakan Güneydoğu’da aniden şahinleşiyor ve statükonun yanına geçiyor!
Birbiriyle tamamen ters görüntü veren iki gelişme aynı anda oluyor.
Bu da bir yaman çelişki değil mi?
Birileri Başbakan’ı yalnız bırakırken, birileri de sahipleniyor mu?
* * *
Büyükanıt döneminde adını Dolmabahçe mutabakatı koyduğumuz muazzam bir değişim yaşamıştık. 27 Nisan muhtırasını veren Büyükanıt Dolmabahçe buluşmasından sonra hükümete karşı adeta sempati beslemeye başlamıştı! O günden sonra siyasi hırslarını muhalefete çatarak tatmin eder bir görünüm içine girdi.
Sanki benzer bir mutabakat Başbuğ döneminde de bu kez tersten yaşanıyor. Başbakan TSK’nın politikalarına büyük sempati besler bir görüntü vermeye başladı.
Kimilerine göre Büyükanıt "Başbakanının paşası" olmuştu, kimilerine göre de Erdoğan "Paşasının başbakanı" oldu.