Paylaş
MEMNUNİYETLE görüyorum ki, son zamanlarda yapılan MGK toplantıları, kimsenin yüreğini ağzına getirmeden, ülkeyi germeden, gereken vakur içinde yapılıyor.
Geçen hafta cuma günü yapılan toplantı ise iki yönde dikkatimi çekti:
1) Din kurumlarına yeni bakış.
2) Sosyal içerikli gelişmelere karşı hassasiyet.
* * *
30 Haziran 2001 tarihli Hürriyet Gazetesi'nin manşetine göre MGK: i) hem irtica ile mücadele stratejisine, ii) hem de krizin toplumsal maliyetine sosyolojik bir bakış açısı getiriyor. Bizim alıştığımız ancak hep yadırgadığımız MGK; hiçbir diyaloğa ve gözleme dayanmadan; hep bir bilen olarak emir kıvamında tavsiyelerde bulunurdu.
Bu kez ortaya çıkan tavsiyeler ve verilen bilgiler hem diyalog arayışına, hem de gözleme dayanıyor. Toplum mühendisliği çabası yerine sosyolojik analiz içeriyor!
* * *
1) MGK açıklaması ‘‘tarikat ve mezheplerin önde gelenleri ile kurulan diyaloglar ve ....çalışmalar sonucu.... devletin yanında yer alınmaları noktalarında önemli mesafeler alındı’’ cümlesine yer veriyor.
Halbuki, 677 sayılı yasaya göre tarikat ve mezhepler faaliyetleri men edilmiş (kanun dışı) kurumlardır ve herhalde artık eskiyen anlayışa göre bu din kurumları her türlü varlık nedeni ile ortadan kaldırılmalıdır.
Bu görüşe göre, ‘‘irtica ile mücadele’’ onları yok etmeden yapılamaz!
Ancak, şimdi görüyoruz ki; MGK tarikat ve mezheplerin birer tarihi ve sosyal vaka olduklarını ve sosyal vakalar ile yasakçı kanunlar vasıtasıyla baş edilemeyeceğini zımnen de olsa kabul ediyor. Şimdi diyalog ve ikna etme dönemidir!
Potansiyel tehlikeler ile baş etmenin en doğru yöntemi budur.
Kötek nasihatten anlamayana atılır!
* * *
2) Şahsi görüşüme göre; toplantının en önemli bölümü sosyal patlama uyarısıdır. Gerçekten de şu anda; hakkında acilen tedbir alınması gereken en büyük potansiyel tehlike, hatta kovuşturulması ve cezalandırılması gereken önemli bir mevcut tehlike sosyal patlamanın ipuçlarıdır.
Büyük şehirlerimizin emniyet müdürlerinin kapkaççılık ile ilgili verdikleri rakamlar tüyler ürpertici. Üstelik, bizde basit hırsızlık olayları, ABD'de olduğu gibi cana kastetmezken, artık bizde de cana dahi kasteden kapkaç olayları geometrik olarak artıyor.
Türkiye'de çok güçlü bir ‘‘ulul emre itaat’’ geleneği vardır. Bu topraklar otoriteye veya kendi parçalarına karşı isyana, dirlik ve düzeni bozmaya, hiç olmasa bile, çok az yeltenmiştir.
* * *
Ben korkuyorum. Bıçak kemiğe dayandığında insanoğlu ne yapar, belli olmaz. MGK toplantısı bu konuda hükümeti uyarıyor ve tedbir almayı tavsiye ediyor.
Ancak, benim uyarım daha da geniş bir alanı kapsıyor. Ben İstanbul'daki gece kulüplerinde, pahalı lokantalarda yaşanan çılgınlığı gördükçe, gazetelerin hafta sonu eklerinde özendirilen Lüküs Hayat'ı seyrettikçe daha fazla tedirgin oluyorum.
* * *
Merhumu tanımasak dahi; ölü evine saygı göstermek bizim geleneğimizdir.
Unutmayın; fukaralık ile irtica/bölücülük, karı-koca İtilmiş ile Kakılmış kadar birbirine yakındır.
Paylaş