Şerif Mardin ve Türkiye’de felsefenin sefaleti (I)
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
ÖNEMLİ not: Bu yazı Şerif Mardin’i şu taraf (İslamcılık) veya bu tarafa (Kemalistlik) koymak için veya taraflardan birinin perspektifiyle yazılmamıştır. Mardin’in tek bir tarafı vardır: Bilim adamlığı!
Bu yazının tek amacı, gazetelere yansıdığı kadar okuduğum yeni Mardin açılımına, daha doğrusu hep böyle olan Şerif Mardin’in yeniden kendi görüşlerini anlatmasına ufak bir katkıda bulunmaktır.
* * *
Gazetelere göre "mahalle baskısı" kavramıyla ilgili olarak Şerif Hoca,"Bu kompleks bir alan.
Alanda yalnız mahalle yok. Cami var, imam var.
İmamın okuduğu kitaplar var. Tekke var.
Külliyeler var.
Esnaf var.
Mahalle, bütün bunların bir sektör olarak çalışmış olmasıdır" diyor.
İlave ediyor: "Bu yapının karşısında öğretmen, okul, öğrenci, öğrencinin kitabı ve cumhuriyetin öğretmenle birlikte getirdiği bir inşa var. Bu inşa, mahalle yapısına rakip bir inşa...
Cumhuriyette ’iyi, doğru ve güzel’ hakkında çok derine giden bir düşünce yok.
Bizim cumhuriyet öğretimizde iyi, doğru ve güzeli derinliğine araştırma yok...
(Halbuki) Mahallenin kendisine baktığınız zaman iyi, doğru ve güzel hakkında bir düşünce var.
Nedir o?
İslami düşünce tarzı."
Hoca devam ediyor: "En önemli saydığım ’iyi, doğru ve güzel’ hakkında Kemalizm’in bir zaafı var.
Batı’da laiklerin tartıştıkları ve binlerce sayfalık tartışma yaptıkları ’iyi, doğru ve güzel’ anlatısı hakkında bugün Türkiye’de liseden mezun olanların bilgisi sıfır seviyesindedir.
Kemalizm’in zaafının bu olduğunu anlamak lazım. İslam’ın zayıf ve boş bir alanı doldurduğunu görüyoruz."
* * *
İnsanoğlu tarih boyunca "iyi, doğru ve güzel"i felsefe çalışmaları ile aramıştır.
İyiye, doğruya ve güzele felsefe ile anlam kazandırmaya çalışmıştır.
Şerif Mardin, galiba diyor ki: İslam’ın bir düşünce tarzı, felsefesi vardır ancak Kemalizm, önemle laiklik tartışmaları çerçevesinde, bir düşünce tarzı geliştirememiştir, daha doğrusu Kemalizm’in felsefesi yoktur.
Şerif Mardin’in şu iki saptamasına, anladığım kadarıyla tamamen katılıyorum:
1) Kemalizm’in, hatta daha ileri gidelim cumhuriyetin umdeleri vardır ama kendi ülkesi için geliştirdiği düşünce tarzı (felsefi derinliği) büyük çapta yoktur.
2) İslam’ın ise, katılın katılmayın, bir düşünce tarzı (felsefesi) vardır ve yüzyıllar içinde bu düşünce tarzı yerelleşmiştir (Osmanlılaşmıştır).
* * *
Ancak, Şerif Mardin’e katılmadığım bir nokta var.
Osmanlı’nın takip ettiği İslami düşünce tarzı 16. yüzyıldan itibaren tartışmayı ve sorgulamayı istisnaları dışında bırakmış, skolastik bir tarza bürünmüş, felsefi tartışmalar boşlanmıştır.
Kabaca, 16. yüzyıldan itibaren bu topraklar felsefeyi terk etmiştir.
İslam, adeta imamın sadece tebliğ ettiği, cemaatin ise sadece tebellüğ ettiği şekilde yaşanmaya başlamıştır.
İslam, önemle Osmanlı’nın son döneminde, büyük çapta felsefeyle alakası olmayan bir tebliğ-tebellüğgeleneği içine girmiştir.
Ancak, yüzyıllardır yerel kabul edildiği için söylemi ne kadar statükonun savunusuna dönüşse de kabul görmüştür.
Bizzat Şerif Mardin, birer felsefe yuvası olan tarikatların 16. yüzyılın sonlarından itibaren felsefeyi bırakıp, ekonomi ve önemle siyaset ile uğraşmaya başladığını söyler.
Cumhuriyet yeniyi inşa etmeye çalışırken felsefesizliği bizzat İslam düşünce tarzının son yüzyılda Osmanlı’da yaşadığı felsefesizlikten almıştır.