BU ülkede en kolay düşünce tarzı, belirli bir şablona ezber çekip her fırsatta ezberini terennüm etmektir. Örneğin, "güneş doğudan doğar" sözü, kimsenin inkár edemeyeceği bir gerçek/şablondur.
Ama, güneşin tenini çok yaktığından şikáyet eden birisine gerçeği tek başına yakalamış bir eda içinde "ama güneş doğudan doğar!" diye akıl vermeye kalkarsanız, zaten canı yanmış kişi suratınıza aval aval bakar.
* * *
"Kürt meselesinin nedenlerini kavrayamayan, Kürt kimliğine ve kültürüne sahip vatandaşlara yapılmakta olan ayrımcılığı göz ardı eden, PKK’nın ateşkes dönemini uyuyarak geçiren ve hálá Kürt kesiminin taleplerini demokratik mekanizmanın içine almakta gönülsüz davranan devlet" diyerek bir cümle kurarsanız, muhakkak ki tarihi bir gerçeğe parmak basmış, hatta meselenin iç dinamiklerinin bir kısmını da seslendirmiş olursunuz.
Ortadoğu’nun genel dinamiği içinde PKK’nın yüklendiği veya ona yüklenen roller konusu tartışılırken, sınır ötesi operasyona cevaz veren görüşlere de pekálá karşı çıkabilirsiniz.
Ama, karşıt görüş olarak "ama devlet de Kürtlere gönülsüz davranıyor" derseniz, analiz yapma güdünüzün pek gelişmediği, buna karşılık ezberinizin hálá güçlü olduğu ortaya çıkar. Ayrıca "Liberal-demokrat kalemler sınır ötesi operasyonun şart olduğunu söylüyorlar" (örn. benim 19.07.06 tarihli yazım) diye bir cümle kurarken liberal-demokrat kelimesini tırnak içine alarak "sözüm ona liberal-demokratlar" demeye kalkarsanız, gerçek liberal-demokratların sınır ötesi operasyona, gerekçeleri ne olursa olsun, cevaz vermemeleri gerektiğini tartışmaya kapalı bir kural/ayet haline getirmiş olursunuz. Halbuki bir aydın iseniz, bu cümleye gerekçelerle karşı çıkmanız gerekir.
Hadi ondan da vazgeçtim. Kendi ayetinizin gerekçesi nedir? Ezber çektiğiniz şablon!
* * *
Bu yazıyı neden yazıyorum?
Bazı enteller maalesef "Ortadoğu meselesi"ni şablon üzerinden tartışıyorlar da ondan!
Ben aralarından, beyin kapasitesine önem verdiğim için Etyen Mahçupyan’ın (Zaman) bazı cümlelerini seçtim. Mahçupyan, eski Marksist geleneği çerçevesinde şablon üzerinden fikir üretme alışkanlığını bir türlü bırakamıyor ve neyi savunduğu doğru dürüst anlaşılamayan yazılar ortaya koyuyor.
Buna da itirazım yok; ama içinde yetiştiği Şarklı toprağın büyüsüne onun da kapılıp karşıt görüşte olanları tatsızsıfatlarla (örn. faşist) kategorize etmesi, onun çapına hiç uymuyor. Ayrıca, nedendir bilinmez, karşı çıktığı görüşlerin dikálásını dile getiren Recep Tayyip Erdoğan’ı ise sadece "etki altında" kalmış kabul ederek esirgiyor.
Ben beklerim ki, "sınır ötesi operasyona" karşı çıkan herkes bunun ülke açısından fayda ve zararlarını tartışsınlar, uluslararası konjonktürde bu eylemi imkánsız kılacak noktalara parmak bassınlar.
Yanlış anlaşılmasın, böyle yapanlar hiç yok demiyorum; ama "Kürt meselesine olumlu yaklaşılsa idi bugünkü PKK saldırıları olmazdı" önkabulü üzerine yazı yazanların dünyayı hiç takip etmedikleri, reel politikadan hiç anlamadıkları, Ortadoğu’da ne olduğuyla hiç ilgilenmedikleri, 21. yüzyılı okumak gibi bir sıkıntıları olmadığı, sadece kendi şablonlarına iman ettikleri ve en hazini de dünyayı olduğundan basit gördükleri zehabına kapılıyorum.
Ben muazzam bir azınlık içinde olduğumu bile bile 1 Mart Tezkeresi’ni ve sınır ötesi eylemleri başından beri gerekçelerimi sıralayarak savunuyorum. Kendi gerekçeleriyle karşı çıkanlara da hep saygı duydum (örn. Osman Ulagay). Avamın sıfat yakıştırmasına da fazla aldırmadım.
Ama, sırf kendi şablonuna uymadığı için sıfat uyduran entellere de, çok az başvurduğum halde, cevap vermek ihtiyacı duydum.