BUGÜN İtalya’nın başkenti Roma’da İsrail’in Lübnan’a saldırısı ile ilgili çok önemli bir toplantı yapılacak.
Gazetelerin bildirdiğine göre "İtalya’nın ev sahipliğindeki konferansta ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, AB Dönem Başkanı Finlandiya, İspanya, Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan dışişleri bakanları düzeyinde temsil edilecek. Konferansa, BM Genel Sekreteri ve Dünya Bankası Başkanı’nın da katılması bekleniyor. Lübnan konferansta başbakan düzeyinde temsil edilecek...
Konferansın gündeminde, bölgede ateşkesin sağlanması için izlenebilecek stratejiler...(de) bulunuyor." (Akşam-25.07.2006)
Konferansta Türkiye de yer alıyor ve ülkemizi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül temsil ediyor.
Bu satırların yazıldığı saatlerde, haliyle, Roma Toplantısı’nın ne kararlar aldığı belli değil. Ancak, muhtemelen siz bu yazıyı okurken toplantı ile ilgili bazı ipuçlarına sahip olacaksınız.
* * *
Ben Lübnan Savaşı’nın Türkiye’ye yeni bir fırsat tanıyabileceğini düşünüyorum. (Bkz: "Türkiye Ortadoğu’da Yeni Bir Fırsat Yakalayabilir"- 23.07.2006) Türkiye’nin "1 Mart Tezkeresi" ile Ortadoğu’da kaybettiği etkinliği bu savaş çerçevesinde yeniden kazanabileceğini düşünüyorum.
Temel paradigmam; çirkin savaşlarla 21. yüzyılda dünyanın yeniden kurulacağı inancına ve Türkiye’nin bu önlenemez-durdurulamaz savaşlarda aktif rol alırsa yeni yüzyılda etkin bir ülke olabileceği önkabulüne dayanıyor.
Bu bakış açısıyla da:
1) Hem PKK’ya sınır ötesi operasyon yapmayı önermeyi, hem de İsrail’in Lübnan’a saldırmasını kınamayı,
2) Hem 1 Mart tezkeresine karşı çıkıp, hem de Kuzey Irak’taki Kürtler "hangi hadle sınır ötesi operasyonumuza karşı çıkıyorlar", diye yaygara koparmayı, veya
3) PKK’yı geniş Ortadoğu oyunundan koparıp, devlet Kürtlere iyi davranmadığı için şimdi PKK saldırıyor, diyerek sınır ötesi operasyona karşı çıkmayı benim aklım almıyor.
* * *
Benim uluslararası düzen algılamam her ülkenin gücü oranında kendi çıkarını kolladığı ve barışın çıkarların birleştiği ortamlarda sağlanacağı, savaşın çıkarların çatıştığı ortamlarda tümörleşeceği varsayımına dayanıyor.
Uluslararası ilişkilerin ana motorunun "al gülüm ver gülüm" özdeyişiolduğu düşüncesindeyim.
Bu anlayışa göre de Türkiye’nin Ortadoğu’dan bir şeyler alabilmesi için, Ortadoğu’ya bir şeyler vermesi gerekiyor.
* * *
Eğer Roma’da BM nezdinde Lübnan’a "Barış Gücü" gönderilme kararı alınırsa ve bu güce Türkiye büyük bir destekle katılırsa; Türkiye’nin Ortadoğu’da istediği oranda etkinlik kazanacağını ve PKK meselesi dahil (bir iç mesele olarak "Kürt meselesi"nin değil) birçok konuda rahatlayacağını düşünüyorum.
Kaldı ki, uzun vadede Türkiye ile İran’ın Ortadoğu’daki çıkarlarının çatışacağı, bu bakış açısıyla İran’ın destek verdiği Hizbullah türü para-militer güçlerin "büyük çatışma öncesi" budanması gerektiği düşüncesindeyim.
Ortadoğu’da yerleşik bu tür para-militer güçlerin Kuzey Irak’a da şiddetle karşı oldukları ve fırsat kolladıkları bilgisiyle de Türkiye ile Kuzey Irak’ın geniş çaplı güç birliği yapabileceği görüşündeyim.