İNSANA dair en büyük erdemlerden birisi özür dilemektir. Kişi bilerek ve hatta farkında olmadan birisine zarar verdiyse, ya da onu üzecek, kıracak, rencide edecek bir şey yapmışsa yapılacak en doğru iş özür dilemektir.
Özür dileyen kişi, verdiği bir zarar için özür diliyorsa, zararın telafi edilebilir bölümlerini tazmin etmek de gerekir. Arabanızla başka bir arabaya çarpmış iseniz sadece özür dilemek yetmez, arabada oluşan hasarı karşılamak da gerekir.
Zararın söz konusu olduğu durumlarda sadece özür dilenirse bu özür boşlukta kalır.
* * *
Ancak tersine; ne kadar nahoş sonuçlar doğurmuş olsa da, insanın neden olmadığı bir olaydan, yaptırımdan, sözden dolayı özür dilemesi bana göre, bir anlamı olmayan, olsa olsa zarar görene duyulan acıma duygusuyla sarf edilmiş duygusal sözcüklerdir.
Yukarıda belirttim, eğer özür ortaya çıkan bir zarar ile ilgili ise, sade suya tirit özrün bir anlamı olmayacaktır.
Özür dileyen, doğan zararın nasıl karşılanacağını da açıklamak zorundadır.
* * *
Ergenekon Davası’nda yargılanan bazı emekli subayların, JİTEM örgütü çerçevesinde Güneydoğu’da işlenen bazı faili meçhul cinayetlerle irtibatlı oldukları hakkında çok güçlü duygulara sahibim. Ancak kimse benden, öldürülen insanlardan JİTEM adına özür dilememi bekleyemez.
Ben sadece devletten faili meçhul cinayetleri işleyenleri yakalayıp, hak ettikleri cezayı vermesini ister ve bunun takipçisi olurum.
Hrant Dink kalleşçe öldürüldüğünde "Bugün ben Ermeni’yim" (21.01.07) başlıklı bir yazı yazdım. Bir sürü tehdit mektubu aldım.
Rahmetlinin cenazesine katıldım. Gözlerim Erdoğan’ı, Gül’ü, Babacan’ı aradı, ilaç niyetine bir bakan dahi cenazeye katılmamıştı. İçim burkuldu.
Dink’i katleden canavarlar muhakkak cezalandırılmalıdır, ama Dink öldürüldüğü için kendimi suçlu hissedip özür dileme ihtiyacını hiç duymadım, duymayacağım da!
Ben sadece kahroldum, katillere lanet okudum!
1915’te yaşanan vahşetten de İttihat Terakki sorumludur, onlar adına özür dilemem.
Sadece ve sadece, yaşananların tüm boyutları ile irdelenmesini beklerim.
* * *
Öte yanda, söz konusu bildiriye imza verenleri mahkûm etmeye, onlara hakaret etmeye kalkanları da anlamıyorum.
Sivil ve özgür bir toplumda yaşıyorsak, bireyler istedikleri görüşü beyan ederler, isteyen istediği bildiriyi imzalar, isteyen imzalamaz.
Sivil bir hareket hakkında Başbakan’ın sarf ettiği sözler, sadece onun meşrebini yansıtır. Benim tek dileğim, bu konuda bugüne dek onu "demokrat" sanan imzacı aydınların derslerini almalarıdır.
TSK’nın yaptığı açıklama da askerlerin bir kısmının hálá özgürlüklerin ne olduğunu kavrayamadıklarını gösteren, sivil topluma bakış açılarını yansıtan bir harekettir.
* * *
Bazıları imzacıların ülkeye zarar verdiklerini, uluslararası bir komploya katıldıklarını, bu sürecin soykırımı tanımaya, hatta tazminat ödenmesine yol açacağı korkusunu taşıyor.
Korkarak ve korkutarak yaşayan ülkemde bu paranoya normal!
Ancak, kimse merak etmesin; ne imzacı bireylerin tavrı devleti bağlar ve devlete zarar verir, ne de benim gibi imza vermeyen bireylerin tavrı devlete yardımcı olur!