HUKUK ancak ve ancak vicdanlar tarafından kabul görürse haklılık kazanır. Vicdanlara hitap etmeyen hukuk ancak hükümrana alet olur.
Odatv’nin sabaha karşı basılması ve yöneticilerinin evlerinin saatlerce aranması, sonra da gözaltı süresinin başlaması akıl ve vicdan yoksunu bazı gazeteciler tarafından hoş karşılanmıştır, hatta alkış almıştır. Onlar belki de arkalarında yazılı/kayıtlı belge bıraktıklarının farkında değillerdir ama her fani gibi gazeteci de tarih önünde “nasıl bilirdiniz?” sorusu ile karşılaşacaktır.
Ruhunu hükümrana satanları bir kenara bırakırsak Odatv baskını akıllarda ve vicdanlarda yer bulmamıştır. Her yazdığı ortada olan bir basın organının ‘Ergenekon terör örgütü üyeliği ve bu kapsamda halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçlamasıyla’ basılması akıl ve vicdanın kabul edebileceği bir şey değildir. 2007’den beri süren bir davada her şeyiyle ortalık yerde duran bir muhalif basın organının da “çeteye” dahil olduğunu 2011’de keşfetmek aklın değil, önce intikam ateşinin, sonra da çok yeni bir gelişimin ürünü olmak durumundadır. Nedir yeni gelişim?
Benim aklıma Odatv tarafından Zir Vadisi’ndeki aramalara Amerikalıların karıştığına, hatta yön verdiğine dair iddianın somut görüntü ve seslerle ortaya atılması takıldı! Odatv’nin 14 Şubat sabahı yayınladığı görüntüler de sahte olabilir. Ancak, polis tarafında verilen tepkinin orantısız şiddeti artık ülkede her gelişmeyi şüphe ile karşılayan paranoyak beynimde oluşabilecek bir yeni şüpheyi maalesef büyük çapta bertaraf etti. Mahkemece 12 Şubat’ta arama kararı alınması da İstihbarat’ın pekala bu özel yayınlar hakkında “ön duyum” alması ile açıklanabilir.
TSK’yı etkisizleştirmek, AKP’yi güçlendirmek için ABD makamlarının yıllardır faaliyette bulunduğuna dair kuruntu yıllardır benim gibi ABD’yi hala en önemli müttefik olarak kabul eden insanların bile aklına takılmış vaziyettedir. ABD’nin “1 Mart tezkeresi”nin intikamını muhakkak alacağına dair düşüncemi yıllar önce yazmıştım. Ergenekon Davası 2007’de Ümraniye’de bir evde el bombaları bulunması ile somutlaştı ama ne idüğü belirsiz Tuncay Güney’in (kod adı: İpek) hırsızlık suçlaması ile sorgulanırken Jandarma hakkında verdiği bilgiler ve evinde bulunan, ancak sonradan ortaya çıkan “dokümanlar” (2001) davaya ana yönlendirme sağladı. Hırsızlıkla suçlanan Güney bu durumuna rağmen ABD’den 10 yıllık vize aldı ve şu anda korumalar eşliğinde Kanada’da “hahamlık” yapıyor!
Benim tamamen Fethullah Gülen’in denetimi dışında olduğuna ve Gülen’i sevenler ile zerre kadar alakası olmadığına inandığım ama kamuoyunda yine de “F-tipi” olarak kabul gören emniyet içindeki “özel yapı”nın başlangıçta dışarıdan yönlendirilen, sonradan ipi ele geçiren bir yapı olduğuna dair Türkiye’de yaygın bir kanaat var. Ancak, 14 Şubat gününe dek bu konuda kimse somut bir belge/görüntü ortaya koyamamıştı. Odatv 14 Şubat günü bunu yapmaya yeltendi! Eğer, görüntüler gerçekse; Türk Emniyeti’nin içinde bir unsurun ABD’li uzmanlar tarafından yönlendirildiği somut olarak ortaya çıkar. O zaman da Ergenekon Davası’nın seyri gerçekten değişir!