OBAMA’nın Türkiye’yi ziyaret edecek olması, tabii ki Türkiye-ABD ilişkilerine yeni bir yaklaşım denemesi yapılacağının çok önemli bir belirtisidir. Bush döneminde tek kutuplu dünya algılamasının yarattığı tek eksenli dış politikadan sıyrılıp çok kutuplu dünya gerçeğini kabullenen Obama’nın yeni dönemde çok eksenli dünya politikaları ile hareket edeceği tüm dünyaya ABD seçimleri öncesi ilan edilmişti.
Yeni dönemde Obama’nın İran,Suriye gibi ülkelere el uzatmayı deneyeceği, Hamas, Hizbullah, Taliban gibi örgütlerin varlığını gerçekçi bir gözle izleyeceği açıklanmıştı.
İran etkisinden sıyrılmış bir Suriye, nükleer silah yapmaktan vazgeçmiş bir İran, teröre sırt çevirmiş bir Hizbullah ve Hamas, nispeten ılımlı güçler ile yakınlaşarak bu örgütlerin sertlik yanlılarının çerçevelendiği bir Taliban yaratmak, ABD Başkanı’nın vizyonu paralelinde denenecek dış politika girişimleridir.
Bu yeni yaklaşımın izdüşümü olarak Türkiye yeni dönemde muazzam bir arabulucudur.
Zira, biraz ideolojik yakınlık, büyük çapta da Ahmet Davutoğlu vizyonu ile Türkiye’nin Bush döneminde ABD’nin uzak durduğu İran, Suriye, Hamas, Hizbullah gibi ülke ve örgütlere yakın durması, Türkiye’yi ideal bir arabulucu haline getirmiştir.
Ancak, iki üç gündür bazı basın organlarının bir zafer havasında ilan ettikleri gibi bu yeni yaklaşım stratejik ortaklık mıdır, yoksa benim vurguladığım gibi sade bir arabuluculuk mudur, bunu sadece ve sadece zaman gösterecektir.
Ben bugün bazı sorular sorayım:
1) Bir yıl sonrayı düşünün, ABD ve Türkiye ellerinden geleni yapmışlar ama ortada hálá nükleer silah yapmakta direnen bir İran, ondan kopamayan, dolayısıyla İsrail’le barışa uzanamayan bir Suriye, Türkiye’nin katiyen sözünü geçiremediği ve yine İran’ın denetimi altında terörist faaliyetlere devam eden bir Hamas ve Hizbullah var.
Böyle bir ortamda, bırakın stratejik ortak olarak adlandırmayı, arabuluculuk yapacak bir Türkiye’ye ihtiyaç kalır mı?
2) Bir müddet sonra İran ABD’ye, "Boşver Türkiye’nin arabuluculuğunu, gel yüz yüze görüşelim" derse ABD ne der? Daha ötesi, mealen "Ortadoğu’nun ağababası olmak ve çok eksenli dünyada masaya benim de oturmam kaydıyla ben neden ABD’nin stratejik ortağı olmayayım" diyecek İran’a, ABD ne cevap verir?
3) ABD bütün denemelerden sonra İran’ın, Hamas’ın, Hizbullah’ın "adam olmayacağına, sadece toptan tüfekten anladığına" kanaat getirirse, Türkiye ne yapar?
4) Ayrıca, Babacan’ın Brüksel’de İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ile yaptığı görüşmede "iki ülke arasındaki, stratejik karaktere sahip ve sağlam temele dayanan ilişkilerin öneminin" altı çizilmeseydi, bakanlar, "Türkiye ve İsrail arasındaki işbirliğinin bölgenin istikrarı için önemli olduğu" mesajını vererek "işbirliği ve diplomatik görüşmelerin her düzeyde sürdürülmesini kararlaştırmış" olmasalardı Clinton, Türkiye’ye ne derdi? (Semih İdiz-Milliyet-7.3.09). "Davos Fatihi" yukarıda alıntı yaptığım sözlerle fatihlikten caydığını tüm dünyaya ilan etmemiş olsaydı, ilişkiler bu kadar sıcaklaşır mıydı?
5) ABD’nin yeni yüzüne ince ayar yapan Bayan Clinton’ın Anıtkabir ziyareti, laik Türkiye vurgusu, basın özgürlüğü açılımıile AKP hükümeti ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan’a da ince ayar yaptı mı, yapmadı mı?
6) İnsan hakları savunucusu Bayan Clinton, Başbakan’a kadim dostu ve insanlık celladı El Beşir hakkında sorular sordu mu, sormadı mı?
7) Türkiye’nin AB’ye girmesi için büyük gayret göstereceğini söyleyen ABD Dışişleri Bakanı, Türkiye bu yılın sonuna kadar Kıbrıs’ta taviz vermezse "Bana ne, bana ne, Türkiye’yi AB’ye yine de alacaksınız!" diyerek Türkiye’ye sahip çıkar mı?
* * *
Benim sorularım esasında basit: Türkiye-ABD ilişkilerini reel politika mı, yoksa Ortadoğu sokaklarının sevilen iki yüzü Erdoğan ile Obama’nın duygusal yakınlıkları mı çizecek?