Ne oluyoruz?

BU köşeyi bir nebze takip edenler, Başbakan’ı ne kadar açık eleştirdiğimi bilirler.

Kendisinin demokratik hakkı olmasına karşın Cumhurbaşkanı makamına çıkmasını birikimi açısından münasip görmediğimi de açıkça yazdım. Öte yandan, TSK’nın ilkesel seviyede görüşlerini ifade etmesini, cevap hakkını kullanmasını da kurumsal hakkı olarak gördüğümü bu köşede daha önce belirtmiştim.

Ancak, son yıllarda unuttuğumuz yeni bir gelişme var ki, açıkça beni kaygılandırıyor.

Genelkurmay Başkanı nezdinde TSK açıkça siyaset yapmaya başladı!

* * *

Genelkurmay Başkanı, Harp Okullarının açılışında günlerce evvel duyurulan bir konuşma yaptı. Bu konuşmada ilkesel seviyede irticai gelişmeye parmak bastı. Ben de AKP hükümetinin kadrolaşma gayretlerinden ziyadesiyle rahatsız oluyorum.

Ama aynı konuşmada Genelkurmay Başkanı, bir STK olan TESEV’e bindirince çok yadırgadığımı burada iki kez dile getirdim.

* * *

Harp Okulları konuşması öncesi, "TSK’yı eleştiren AB’nin Türkiye Temsilcisi Hansjörg Kretschmer’e karşı cevap hakkını kullanması da bir haktan öte, kurumu adına görevi" diye de yazmıştım (28.09.06). Konuşmasının ardından ABD Büyükelçisi Bay Wilson’un, Türkiye’deki irtica tartışmalarını "kakofoni" olarak nitelemesi ise çok garibime gitmişti. Zira bu söz, bir büyükelçinin haddini aşarak iç politikaya bulaştığını gösteriyordu. Tıpkı Kretschmer’de olduğu gibi Genelkurmay Başkanı’nın büyükelçiye de cevap hakkı doğmuştu.

Ben tam bu minvalde bir cevap beklerken Genelkurmay Başkanı, muhalefete muhalefet etmeyi tercih etti.

Önce bir STK’yı eleştirerek bir ilke imza atan Genelkurmay Başkanı, şimdi de bir muhalefet partisini eleştirerek başka bir ilke daha imza attı.

Denecektir ki, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın "Benim dönemimde asker konuşamaz" demesi cevap hakkı doğurmuştur. Buna tepki vermek isteyecek TSK adına konuşacak tek kişi ise TSK’nın bağlı olduğu Başbakan’dır. Kaldı ki, Ağar’ın konuşmasında muhatap da Başbakan’dır. Gönül isterdi ki Genelkurmay Başkanı, hassasiyetini bağlı olduğu Başbakan’a bildirsin, Ağar’a cevabı o versin.

Öte yandan; Mehmet Ağar istemiyor ama bir siyasetçinin genel af istemesi onun demokratik hakkıdır. Buna karar verecek tek merci de TBMM’dir. PKK’ya af istemenin değerlendirmesini yapacak makam da millettir.

Genelkurmay Başkanı, kurumunun canını verdiği bu çok hassas konuda görüş belirtme hakkına muhakkak ki sahiptir. Ama, bunun muhatabı bir muhalefet lideri değildir.

Cumartesi analarının belirli kuruluşlarca kullanıldığı zehabı bende de var. Ama ana anadır! Ana kutsaldır. Hele hele bir ana, evladının suçu nedeniyle töhmet altına alınamaz. Keşke Genelkurmay Başkanı, Ağar’ı yermek uğruna onları incitmese idi!

Ağar’ın bütün anaları kucaklaması ise ülkenin tansiyonunu indirecek en doğru yaklaşımdır.

* * *

AKP’ye karşı olup da kendi maçasına güvenemeyen siviller, mahallede her dayağı yediğinde "Baba yetiş!" diye bağıran gelenekten gelenler, TSK’yı AKP’nin panzehiri olarak görüp ondan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasına engel olmasını istiyorlar.

Bu kişiler, Özkök’ün demokrat duruşu ardından Büyükanıt’tan büyük salvolar bekliyorlar.

Ayrıca TSK, içte ve dışta haklı/haksız eleştiriler aldığı için rahatsız oluyor.

Ama liderlik zor zamanların mesleğidir. TSK’nın bu dönemde her zamankinden daha fazla dikkatli olması gerekir!
Yazarın Tüm Yazıları