Ne dediği anlaşılmayan hükümet!

BENİ en fazla, hükümetin "ne şiş yansın, ne kebap!" şiarlı ikili oyunları rahatsız ediyor.

Yeri geldiğinde "Kürt realitesi" tanınıyor, yeri geldiğinde "tek bayrak, tek toprak, tek millet" politikasına dönülüyor.

Türban için AİHM’ye gidiliyor, toslayınca "bu işe ulema karışır" deniyor.

"Zina, Ceza Yasası’na girecektir" deniyor, AB’den salvo gelince son anda çark ediliyor.

HAMAS davet ediliyor, ancak Başbakan ABD’den zılgıtı yiyince Ankara sokaklarında öbek öbek HAMAS’tan kaçıyor.

* * *

Memleketin hayrı için değil, AB’den müzakere tarihi alarak AKP’ye meşruiyet kazandırmak için Kıbrıs Rum Kesimi’ne limanların açılacağına dair Ankara Antlaşması çerçevesinde 2006 yılı sonuna tarih verilerek liberal salvo atılıyor, ardından milliyetçi söylemlere teslim olunarak statüko savunuluyor.

Koskoca Başbakan, "Ölürüz de KKTC’de izolasyonlar kaldırılmadan limanları açmayız" diyor. Ardından, bu köşede defalarca vurgulandığı gibi "AB ile müzakerelerin tıkanması en fazla AKP’ye rahatsızlık verir" görüşü ağırlık kazanınca, Başbakan sözünü yutuyor ve hükümet "koşulsuz olarak bir veya iki limanı bir yıllığına Kıbrıslı Rumlara açacaklarını, karşılığında KKTC’de Ercan Havalimanı’nın açılmasını bekleyeceklerini" AB’ye sözlü beyan ediyor.

Koşulsuz liman açılması" teklifine muhalefet şiddetle itiraz edince yine aynı Başbakan bir kez daha dönüp "Kıbrıs’ta verilecek bir karış toprağımız yok" diyebiliyor.

Teklifin olumlu değerlendirilmesine bir itirazım yok; zaten ben baştan beri limanların Rumlara koşulsuz açılması gerektiğini düşünen gruba aidim, ama hükümetin bir yıl bekledikten sonra son anda sırf kendi canını kurtarmak için bu adımı atması; yazılı teklif vermeyerek çarıklı erkan havalarına girmesi; hiç kimseye haber vermeden teklifini iletmesi sadece aynı anda hem AB’yi, hem de iç dengeleri idare etme stratejisinin eseridir.

Göreceksiniz, kimse yutmayacak!

* * *

Şimdi bir soluklanın ve Türkiye’nin şu resmine dışarıdan bakın.

Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanlığı, bakanlar, AKP’li milletvekilleri, muhalefet tekliften haberdar olmadıklarını beyan ediyorlar, ama Dışişleri yetkilileri Genelkurmay’a ve Cumhurbaşkanlığı’na bilgi verdiklerini söylüyorlar.

Hükümette ise tık yok!

Bu garabet karşısında Türkiye’yi izleyen bir yabancı ne düşünür?

"Birileri yalan söylüyor ama kim?"

* * *

Başbakan
2007 Mayıs’ına altyapı hazırlamak için bir yandan hiçbir şey yapmamanın, yanlış yapmamanın en iyi panzehiri olduğunu düşünüyor, öte yandan Ortadoğu’daki denklemde olmadığını bildiği halde (bkz: Irak Çalışma Grubu’nun Irak Raporu) kurduğu temaslarla ABD’ye şirin gözükmeye çalışıyor; bir yandan milliyetçi çizgide at koşturuyor, diğer yandan PKK’ya mayısa kadar susmaları karşılığı sözler veriyor; bir yandan AB’ye 2007 Kasım’ını bekle diye mesajlar gönderiyor, karşı taraf yemeyince bu sefer "koşulsuz liman açma" oyunu oynuyor.

AB’yi veya ABD’yi bilmem ama ben, Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki hükümete güvenmiyorum!

Zira, Başbakan’ın bilgi ve vizyonu, Türkiye’yi de dünyayı da kavramaktan çok uzak. Sözüm ona pragmatik bir anlayışla sadece ve sadece kendi siyasal hesaplarını güderek çark etmeyi büyük hüner zannediyor. Türkiye’ye ne kadar zarar verdiği umurunda değil!

Ben, Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasına sadece bu nedenle karşıyım!
Yazarın Tüm Yazıları