CUMHURBAŞKANLIĞI seçimi çerçevesinde tartışmalar kızışırken bazı kavramların yanlış kullanıldığını görmemek mümkün değil.
Türkiye’de demokratlık; içimize sinmiş, sosyal genlerimize yerleşmiş bir erdem olmak yerineçoğumuzun ortaokulda ezber çektiği bir ders başlığı olduğu için, o dersten aklımızda kalan kavramları içeriklerinden soyutlayarak ifade etmeyi çok seviyoruz.
Daha doğrusu, demokrasiyle ilgili kavramları işimize geldiği gibi yorumluyoruz.
Bu kavramlar arasında bir tanesi son zamanlarda çok kullanılıyor:
Uzlaşma! Eskiden adı, mutabakat idi!
Her hükümet krizi çıktığında birileri "milli mutabakat hükümeti" kurmaya kalkardı.
Şimdi de "milli mutabakat cumhurbaşkanı" seçmeye kalkıyoruz.
Bu kelimelerin hepsi, bir karar alınması durumunda karar alıcıların "aynı karar"da birleşmesini öngörüyor.
Belki karar alıcılardan kimsenin ilk başta istediği olmuyor ama herkes ortak bir kararda buluşuyor.
* * *
Şimdi sıkı durun, bilinen ama sık sık göz ardı edilen gerçeği takdim edeceğim:
Saf anlamında "uzlaşma" insan fıtratına aykırı ve demokrasi bizzat bunun için var!
Değil ülke çapında, aile bireyleri arasında bile "uzlaşma" sağlamak çok zor!
Herkes aynı potada eritilemediği için "çoğunluk" kavramı bulunmuş ve alınacak kararlara meşruiyet kazandırmak amacıyla bu kavrama sığınılmış. Ancak, bu sefer de çoğunluğun azınlığa tahakkümü söz konusu olunca azınlıkta kalanların değiştirilemeyecek hakları Anayasa’da sıralanmış.
Çoğunluğun kararları, azınlığın haklarıyla meczedilince de ortaya hukuk devleti çıkmış!
Bu gözle bakılınca uzlaşma, alınan kararlarda değil, karar alma kurallarında aranmaya başlanmış.
Bu da kolay olmamış. Üzerinde uzlaşma sağlanacak kurallar bulunana dek epey mücadele verilmiş. Bugün hálá son noktaya varıldığı söylenemez.
Kurallarda uzlaşma arama süreci de "hukukun üstünlüğü" kavramını yaratmış.
* * *
Bugüne dek dünyanın hiçbir yerinde, diktatörlükler hariç, uzlaşma kararı ile (yüzde 100) başkanlar/cumhurbaşkanları/milletvekilleri/senatörler/valiler/belediye başkanları seçilmemiştir.
Adı geçen makamlara seçimler sadece uzlaşma kuralları çerçevesinde yapılmıştır. Karar alınırken uzlaşma kurallarını değiştirmeye kalkmak ise dünyanın her yerinde mızıkçılık olarak değerlendirilmiştir.
* * *
Bazı iş çevreleri ise hem, a) cumhurbaşkanı uzlaşma ile seçilsin, hem de b)istikrar bozulmasın diyerek tek parti hükümeti devam etsin istiyorlar.
Bu görüşe göre eğer, Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmaz, partisinin başında kalırsa hem uzlaşma ile cumhurbaşkanı seçilmiş olur, hem de güçlü lider ile tek başına tekrar iktidar olacak AKP istikrarı korur! İşte bu teklifi anlamak ise imkánsız:
"AKP, TBMM’de çoğunluğu elinde tutan en güçlü parti olmaya devam etsin ama TBMM’nin yapacağı en önemli seçimde tek başına karar almasın!"