Paylaş
Meseleyi ‘‘iyi niyet, kötü niyet’’ kolaycılığında ele almayalım. Hatta, gelin herkesin iyi niyetli olduğunu varsayalım!
Mesele bir zihniyet meselesidir ve bu ülkenin makus talih ve tarihinin en derin katmanlarına kadar köklerini salar. ‘‘Sizi yönetenlere itaat ediniz’’ emrine uyan Anadolu topraklarının insanları merkezi ‘‘ululemr’’ telakki ederek, onları ilahi gücün beşeri temsilcileri kabul eder.
Osmanlı böyle bir sistem üzerine inşa ettiği yapısını 600 yıl sürdürebilmiş ise bu sistemin tarihi süreç içinde yanlış veya doğru olduğunu tartışmak abesle iştigal olur.
600 yıllık geleneği devralan cumhuriyet ruhu da, geçmişini inkár etmek zorunda kaldığı noktalar ile karşılaşmış olsa da, meşruiyetini pekiştirmek açısından bu geleneğe sığınmak zorunda kalmıştır.
Merkezi otorite, kendi meşruiyetini millet katmanlarına kabul ettirmek için ululemr geleneğini, farkında olmasa dahi yaşatmak ve kollamak durumundadır.
Jakobenler, bütün iyi niyetleri ile ‘‘cahil millete rağmen millet için’’ sloganıyla moderniteyi ararken, bir yandan İslam'ın bağnaz(!) öğelerini dışlamak gerektiğini düşünüyorlar, öte yanda ondan medet umuyorlardı: ‘‘Sizi yönetenlere itaat ediniz!’’
Bu gelenek milletin de sosyal genlerine o kadar nüfuz etmiştir ki, bugün dahi Türk insanını, onun sınırları dışında düşünmeye davet etmek oldukça zor bir uğraştır. ‘‘Devlet baba ister sever, ister döver!’’
Ancak, 2000 yılına gelindiğinde merkezi yapının tıpkı bir kamyon gibi istiab haddini aştığını görüyoruz. 2000'li yılların yükü artık bu kamyona ağır geliyor. Devlet aygıtı, aşırı yükle Bolu Dağı'nı tırmanmaya çalışan bir kamyon gibi, oflayarak poflayarak mesafe almaya çalışıyor.
Yanından süzülüp geçen diğer arabalara baktıkça da, bu eski püskü kamyonu kullanmaktan başka becerileri olmayan direksiyon başındakiler, durumlarını, bu sefer de başka bir geleneğe sığınarak örtbas etmeye çalışıyorlar: ‘‘Kol kırılır yen içinde kalır!’’
Merkez, yükü paylaşmak isteyen çevreye güvenemiyor.
Ancak kabul etmek istemediği, bu durumu daha evvel sineye çeken çevrenin artık durumun farkında olduğudur. Zira direksiyon başında oturmaya devam etmenin başka çaresi yok! Merkez ısrarla ‘‘Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur’’ şarkısını mırıldanmakta.
Size basit bir örnek vereyim. Depremde müteahhitler suçlandı ya, merkez, hemen şartlı refleksi ile çözümü bölgedeki imar izinlerini merkezde toplamakta buluyor.
Zira namussuzlar, cahiller, art niyetliler hep çevrede toplanmıştır, kutsal devleti temsil edenler ise tarışılmaz biçimde namuslu, okumuş, iyi niyetli insanlardır!
Peki bölgede yıkılan devlet binaları kimin eseridir?
İşte bu soruyu soramazsın, aksi halde varlığı kendinden menkul ululemri sorgulamış olursun.
Yüce Türk milleti, sizi yönetenlere itaat ediniz!
Paylaş