19-20 Kasım’da Lizbon’da toplanan NATO zirvesi gelecek 10 yıla yön verecek Stratejik Konsept ’in kaba çizgilerini çizdi. Ben bugün, konu ile ilgili 3.yazımda genel bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Bana göre zirveden çıkan ve Türkiye’yi, inşallah kendi dış politikasını yeniden değerlendirmeye itecek sonuçlar şunlardır: 1) Sovyet Bloku’nun çöküşünden beri ortak hasım tarifinde boşluğa düşen ve “Artık ortak hasım tarifine gerek var mı?”, hatta “NATO’ya gerek kaldı mı?” sorularına uzun süre muhatap olan NATO nihayet kendisine yeni bir ortak hasım belirlemiştir: İran! Türkiye İran’ın adının deklarasyona açık yazılmasına engel olmuştur ama “Kediye kedi denir” karinesi ile ortak hasmın kim olduğunu herkes anlamıştır. Yeni cepheyi en iyi anlatan yazıyı Türkiye’de Kadri Gürsel yazmıştır. (Milliyet, 21 Kasım 2010) * * * 2) Türkiye’nin AKP dönemi ile başlattığı ve “stratejik derinlik” adı ile anılan “komşularla sıfır sorun” hedefi çok ağır darbe yemiştir. Türkiye’ye Batı’dan tamamen kopmadan Ortadoğu’da bağımsız politikalar yürütemeyeceği açıkça anlatılmıştır. Muhafazakâr bir deyişle Türkiye’ye “Hem gönlüm cennette, hem aklım oynaşta!” politikası güdemeyeceği doğrudan söylenmiştir! * * * 3) ABD ile Türkiye arasında oynanan “model ortaklık” oyununun ABD’de çöktüğü çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. * * * 4) NATO 2014’te Afganistan’dan tamamen çekileceğini beyan ederek bir anlamda uzak diyarların dışında kalacağını ilan etmiştir. Yine de tarihle ilgili açık bir kapı bırakılmıştır. Kuzey Asya’nın doğalgaz ve petrol yataklarına kapı aralayan, ayrıca 21. yüzyılın en büyük devi Çin’i kıskaçta tutmak (containment) için ideal bir coğrafyada yer alan Afganistan’ın tamamen kendi haline bırakılamayacağı aşikârdır. * * * 5) Lizbon’da yaşanan en önemli “tarihi olay” ise NATO ile Rusya arasında “füze kalkanı” konusunda işbirliği kurulmasına karar verilmesidir. Rusya, NATO’nun anti-balistik füze savunma sistemine destek vermeyi ve kendi sistemini onunla ilişkilendirmeyi kabul etmiştir. Rusya ayrıca NATO’nun yeni stratejik doktrininin içerdiği tüm alanlarda NATO ile birlikte çalışmayı kabul etmiştir. Bu konuda da en iyi analizi Türk basınında Sami Kohen (Milliyet, 23 Kasım 2010) yaptı. * * * 6) 21. yüzyılı kurgulayan analistler Batı ağırlıklı 20. yüzyıl merkezinin Doğu ağırlıklı hale dönüşeceğini öngörüyorlardı. Batı haliyle ABD+AB’den (NATO), Doğu da Çin+Hindistan+Rusya’dan oluşuyordu. Batı karşıtı İran da doğal olarak Doğu’nun müttefiki addediliyordu. ABD Hindistan’ı Bush doktrini ile kendi yanına çekti, şimdi de Obama doktrini Rusya’yı yanına alıyor. Rusya da “kedi”nin İran olduğunu bal gibi biliyor ama onun da telaffuz edemediği kendi “kedi”si Çin! Görüyoruz ki, ideolojiler/kalıplar 21. yüzyılı yorumlamamıza fazla yardım etmiyor. * * * Lizbon’da yaşanan en büyük olgu realist (pragmatist) politikaların karşısında idealist (hayalperest) politikaların yaşadığı hüsrandır. Hatırlatayım daha 24 Haziran 2010’da şöyle yazıyordum (Hürriyet, “Bir illüzyonun önlenemez çöküşü! (III)” İllizyon=aldatan görüntü): “Sonunda... (Ortadoğu’da) illüzyon Davutoğlu ve Erdoğan açısından ‘İstersek kuralları/postamızı biz koyarız, ABD ve AB peşimizden gelir’ algılamasına dönüştü... Şimdi reel politika tekrar gün ışığına çıkıyor... Koğuş ağasını arada bir merdiven altına çekerler. Orada koğuş ağası ya yandan çarklının kellesini verir ya da kendi kellesi gider!”