Cüneyt Ülsever: Liberal demokrat gözle Selçuk'a bir bakış (I)

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

Biliyorum, Türkiye'de entel olmanın raconu, taraf olmaktır! Bir tarafı tutarsın, o tarafı sadece yüceltir, karşı görüşü ise yerden yere batırırsın. Hatta, tuttuğun tarafın harbi taraftarı olmak için karşı görüşteki kişi veya kişilere belden aşağı vurursun. Bu da yetmezse, karşı tarafa söverek ve kafa tutarak ‘‘delikanlı entellliğin!’’ kanununu yazarsın.

Sade suya tirit entelliğin ülkede prim yaptığını bilmekle beraber ben gözü kapalı taraf olamıyorum. Zihinsel yapım böyle çalışmıyor. Bana böyle öğretmediler.

Ben bir nesnenin veya fikrin toptan iyi veya kötü olabileceğini akıl edemiyorum. Özal'ı çok seviyorum, ama siyasal liberalizmi es geçtiğini göz ardı edemiyorum. Küreselleşmeden yanayım, ama küreselleşmenin dünyada gelir dağılımını daha da rezil ettiğini inkár edemem.

Bana totalojiden korkmayı öğrettiler. Aksi halde, Selçuk'a şeriatçıların etkisi altında kaldı diye eleştiri getirenler, konuşmasında esasında altına imza atacakları görüşleri de, karşı tarafa teslim ederler. Tersine, ben de Selçuk'un görüşlerine tümden teslimiyet gösterirsem, liberal demokrasiye haksızlık etmiş olurum.

* * *

Özü ve yönü itibari ile kendime çok yakın bulduğum Sami Selçuk'un tarihi konuşmasının bazı noktaları ile mutabık değilim.

Bu noktalar şunlardır:

1- Türkiye Cumhuriyeti'nin teokratik (din erkine dayanan) bir devlet yapısı kurduğunu söylemek tarihin tahrifidir. Dini denetlemek, dine baskı uygulamak, ideolojik olarak dini rasyonel görmemek ayrı şeydir, teokratik devlet ayrı şeydir.

2- Hukuk devleti hukuk normlarının mümkün olduğunca somutlaşması şartına dayanır. Sosyal olgularda objektif kriterler yakalamak da oldukça zordur. Öte yanda, oy kullanma işlemi nadir bulunan somutluk göstergelerinden birisidir. 1982 Anayasası, bana göre maalesef, ancak nesnel bir gerçek olarak % 92 oyla kabul edilmiştir. Başından beri bu Anayasa'ya oy vermeyenler, sonradan fikir değiştirenler, zaman içindeki gelişmeler bu Anayasa'nın güdük kaldığını göstermektedir. Ancak, bugün bu yasa tekrar oylansa, kimsenin elinde nasıl bir sonuç çıkacağına dair, bilimsel bir bulgu yoktur. Oylanmış bir olguyu meşru saymamak, akıl yürüterek ne kadar çok kendisini destekleyen örnekler bulsa dahi, sübjektif bir tutumdur. Bir oylamanın meşru olmadığını meşru kılan bir görüş, yarın başka sübjektif görüşlerin de oylama sonuçlarına itiraz etmesine zemin hazırlar. Halbuki belirttim, hukuk devleti sübjektif değer yargılarından kaçış mücadelesidir.

3- Türkiye'de devletin dine karıştığı malumdur. Laikliğin tarifi içinde de devletin din işlerinden çekilmesi esastır. Ancak, nasıl ki Osmanlı'nın kendi tarihi sonucunda yerleştirdiği değerler sistematiği varsa, cumhuriyet de, eksiklikleri ve gedikleri yanında kendi değerlerini yerleştirmiştir. Örgütlü cemaat ile cumhuriyetin yarattığı cami cemaati aynı şeyler değildir. Ülkemizde her iki anlamda da cemaat vardır, ancak 2'ncisi örgütsüzdür. Bu cemaat, gevşek anlamda cumalarda, bayramlarda, cenazelerde, hadi bilemediniz beş vakit namaz sırasında bir araya gelir. Aralarında finansal işbirliği sağlayan bir birliktelik yoktur. Bu sessiz çoğunluk sesini çıkarmadığı için yok sayılır ve bunlardan kendi dini örgütlenmelerini sağlamaları beklenirse ortaya bir boşluk çıkacak ve özünde resmileşmelerini savunduğum tarikat ve cemaatler bu boşluğu dolduracaktır. Halbuki, ortak arayışımız herkesin ama herkesin din ve vicdan özgürlüğünü savunmaktır. (Pazartesi devam edeceğim.)



Yazarın Tüm Yazıları