DÜN aynen şöyle yazdım:"Sanki sadece 2 seçeneği olan bir ülkede yaşatmak istiyorlar bizi.
Ya cumhuriyete sahip çıkmak için askere selam duracaksın.
Ya da haksızlıklara karşı çıkmak için ülkenin muhafazakárlaştırma projesini savunacaksın."
Biri tarihten rövanş almak hırsıyla yanıp tutuşacak, diğeri çelme atmak için başkaları üzerinden plan yapacak.
Bu oyunun adına da demokrasi denecek!
* * *
Bu kavga bitmedi, bitmeyecek. Zira yaşanan kavga ne türban, ne demokrasi, ne özgürlükler kavgasıdır, yaşanan kavga paylaşım kavgasıdır.
Ulaşabildiğim her yerde söylüyor ve yazıyorum. Ülkeler uzun süre paylaşım kavgası verirler. Bu kavga sürdüğü sürece o ülkede demokrasi yerleşmez.
Ne zaman ki paylaşımda bir mutabakat doğar, kavga o zaman biter.
Bugün imrendiğimiz Batı da aynı kavganın içinden gelmektedir.
Demokrasi, Batı’ya da uzun süre uğramamıştır.
Ne zaman ki Sezar’ın hakkı Sezar’a, kilisenin hakkı kiliseye teslim edilmiştir, Batı’da demokrasi ondan sonra yeşermiştir.
Fırat’ın haşin sözleri, esasında cumhuriyetin bazı insanları dışladığı ön kabulüne dayanmaktadır. Eminim, onun zihin dünyası bu dışlanmışlıktan Kürtlerin de payını aldığı varsayımını taşımaktadır.
O perspektiften bakınca sözleri; abartmaya, hatta tahrifata tabi olsa da, bir haklılık taşımaktadır. Ancak, onun rolü siyasettir. Siyasetçi uzlaşmacı bir rol yüklenmediği zaman karşı tarafı da kavgaya davet etmiş olur.
Keşke Fırat ve gönüldaşları, Turgut Özal’dan bir nebze ders almış olsalardı. O da "dışlanmışları" içlemeye, onları da "otobüse" almaya çalıştı. Ama o otobüsten birilerini indirmeden diğerlerini bindirmeye çalışıyordu.
Fırat ve dostları, otobüsten birilerini indirip diğerlerini bindirmeye çalışıyor.
* * *
Hál böyle olunca otobüstekiler adına hareket edenler de kavgada "dışlanmışlar" gibi haşin ve kural tanımaz olmayı örf haline getiriyorlar.
"Madem bizimkileri indirmeye çalışıyorsun, ben de seni otobüse hiç bindirmem!" diyorlar.
Ortada hak yok, hukuk yok, sadece taraflar var ve taraftarlar açısından kendi tarafı ne yaparsa yapsın bir sakıncası yok!
* * *
Biz paylaşma kavgasını "dindarlık", "laiklik" kavgası gibi algılıyoruz.
Zira, kendi tarihimiz içinde bu kavga "İslamcılık", "laikçilik"ideolojileri üzerine oturmuş.
Bir taraf İslamcılık gelişirse paylaşım kavgasını kazanacağını sanıyor. Artık payının elinden alınacağı korkusunu çok derin hisseden diğer taraf da ancak laik-cumhuriyet ideolojisiyle ayakta durabileceğini düşünüyor.
İki ideoloji de demokrasiden nasibini almadığı için yer kapma veya yerini koruma yarışında her türlü belden aşağı vurma tekniği serbest.
İki tarafın siyasi simge kabul etme konusunda anlaştığı türban üniversiteye girse de kavga bitmeyecek. Ortaya başka bir paylaşım alanı kavgası çıkacak.
Kavga ancak paylaşımda mutabakat sağlandığında bitecek!
O güne dek de Tıngır-Mıngır Fırat travmayı savunacak, TSK el altından lahikalar hazırlayacak!