HERHALDE bizim "Kim cumhurbaşkanı olsun" tartışmaları içine gömülmemize en çok Barzani seviniyordur. Ne de olsa bulanık suda balık avlamaya bayılıyor.
Ancak uyarmak istiyorum; birbirimizin kaşını gözünü yararken bir gözümüzün de devamlı Kuzey Irak'ta olması gerekiyor.
Ben 1 Mart tezkeresinin oylaması sırasında askeri müdahaleyi savundum, hálá da o dönemde müdahale olsaydı, bugün Irak'ta farklı ve Türkiye'nin lehine bir durum olurdu diye düşünüyorum. Memnuniyetle görüyorum ki; 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinin Türkiye'ye zarar verdiğini artık askeri kanat da açıkça söylüyor. Ancak, Kuzey Irak'a müdahale etmek için artık vakit çok geç! Tersine, bu dönemde Kuzey Irak'taki yapı ile daha yakın bir ilişki kurmamız gerektiğini savunuyorum.
Ancak, böyle düşünmeme rağmen; 12 Nisan'da yaptığı basın toplantısında Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın Kuzey Irak'a askeri müdahale yapılması gerekliliği üzerine beyan ettiği görüşleri de destekliyorum. Bu bir çelişki mi? Hayır! Neden?
***
İki gerekçem var:
1) ABD'nin, özellikle Irak meselesinde kafasının bu kadar karışık olduğu başka bir dönem yaşanmamıştır. Kararlı bir irade sergilenirse, ABD yönetimini etkilemek mümkündür.
2) Kuzey Irak konusunda Türkiye'nin bu dönemde "havuç-sopa politikası" gütmesi daha doğrudur. Kaldı ki, ABD de Türkiye ile ilgili olarak Pentagon ve Dışişleri üzerinden "ikili" oynamakta, ABD'nin bu tavrını doğru tespit eden Barzani de ikircikli söylemleri ile kendi oyununu sergilemektedir.
Türkiye; Kuzey Irak'a TSK ile "sopa" gösterirken, Dışişleri de "havuç" uzatmalıdır.
Gösterilen sopa hemen kullanılmak üzere değil, "gereğinde pekálá kullanılacağı" mesajı vermek üzere ortaya konmalıdır.
***
Türkiye, Kuzey Irak'a kapalı bir ültimatom vererek bu yıl Kerkük'te referandum yapmaktan vazgeçmesini istemelidir.
Zaten; üç aşamadan geçecek referandum sürecinden (1-Normalleştirme -2007’nin ilk üç ayında bitirilecekti-, 2-Nüfus sayımı -2007’nin ikinci üç ayında bitirilecekti-, 3-Referandum -2007'nin sonundan önce yapılacak-) bu yıl sağlıklı netice almak mümkün değildir.
Ayrıca; Kürtlerin bölgeye orantısız nüfus yığdığını uluslararası tüm gözlemciler kabul etmektedir.
Dışişleri, referandum yapılırsa, henüz uluslararası seviyede kodifiye edilmemiş olsa da, TSK'nın Türkmenleri korumak amacı ile "insani müdahale" yapabileceğini Kuzey Irak'a net bir ifade ile bildirmelidir!
***
Doğrudur, Irak anayasasına göre (Madde: 140) 2007 yılının sonuna kadar Kerkük’te referandum yapılması gerekiyor. Ancak, referandum sırasında tüm Iraklıların mı, yoksa sadece Kerküklülerin mi oy kullanacağı meselesi ortada. Ayrıca; kendi haklarını koruduğuna inanmadıkları için anayasa referandumuna katılmayan (15 Ekim 2005) Sünniler, anayasaya eklenen bir maddeyle (Madde: 142) anayasada gerekli tadilatların yapılacağına dair kendilerine verilen teminat çerçevesinde seçimlere katılmışlardır (15 Aralık 2005).
Pekálá, bizzat Kuzey Irak yönetimi, 142. madde çerçevesinde, Kerkük'te bu yıl yapılacak referandum uygulamasının (madde 140'ın) ertelenmesi talebinde bulunabilir.
***
Eğer, Kuzey Irak yönetimi bu jesti yapabilirse, işte o zaman Türkiye ile Kuzey Irak arasında yeni bir dönem başlayabilir!
Yeni dönem iki tarafın birbirinin dilinden anladığı dönem olacaktır!